Fotoğraf: Fabian Rosenberg

Röportaj: Hana Oceans

Çok sevdiğimiz Hana Oceans ufuktaki EP’sinin habercisi “111 the Owl” adlı parçasını yayınladı. Akustik ve elektronik tınıları harmanlayan Hana Oceans’ın müzik evrenindeki ruhaniliği bu parçada hem sessel olarak hem de sözleriyle buluyoruz.“111 the Owl” adeta sözleriyle Orta Çağ dönemini hissettiren bir parça. Oceans; dayanıklılık, gece görüşü, büyücülük ve zarafet gibi konular sembolist bir dille parçada anlatıyor. Hana ile ses evreni, ilhamları, ufuktaki EP’si “Austers” hakkında sohbet ettik.

– Merhaba Hana, bizimle konuştuğun için çok teşekkürler! Takipçilerimiz sana bayılıyor! Nordik Simit başladığından beri sen her daim favori müzisyenlerimiz arasında yer aldın, hala da öylesin. Bugünlerde röportaj sorularının olmazsa olmazı, klasik bir soruyla başlayalım. 🙂 Karantina hayatı senin için nasıl gidiyor? 

Hana: Ah, bunu duyduğuma çok mutlu oldum. Karnımda şu an kelebekler uçuşuyor. Nordik Simit’in tatlı dinleyicilerine ve okuyucularına sıcak karşılama için çok teşekkür ederim. 🙂 Son zamanlarda bir teknede her şeyden uzaklaşmak üzere olduğum rüyalar görüyorum. Ancak sonra teknedeyken fark ediyorum ki valizimi almayı unutmuşum. Sanırım bu örnek şu günlerde nasıl hissettiğimi özetliyor. Harika bir maceraya atılmak üzere olduğum sembolizmde ancak içimde ve çevremde meydana gelen tüm değişiklikler o kadar hızlı gerçekleşiyor ki, zar zor entegre olma şansım oluyor. Bazı günler o kadar çok değişiklik olduğunu hissediyorum ki bir anlığına durmasını istiyorum. Sonra sürekli olan tek şeyin değişim olduğunu hatırlıyorum ve önümdekiyle bağlantı kuruyorum. 

– Boston’daki Berklee College of Music’te okudun, ayrıca karşılaştırmalı din eğitimi aldın. Bu bölümleri müzik bağlamında nasıl birleştiriyorsun? Berklee’de okumak sanatçı kişiliğini etkiledi mi veya seni nasıl etkiledi?

Hana: Birçok insan bu iki ana dalın fazlasıyla iç içe geçtiğine dair bir yanılsamaya kapılıyor. Aynı zamanda karşılaştırmalı din araştırması, dinin arkasındaki siyaset ve dogmayı inceliyor ve ben bunların hiçbirini müziğimde istemiyorum. Bununla birlikte, farklı dinlere bağlı sanat ve felsefeyi öğrenmek akıllara durgunluk veriyor. Farklı dinlerle bağlantılı mistisizm, müzikle kendi ilişkimi etkiledi. Berklee’de okumak kişiliğimi etkilemedi ama adım atacak ve daha fazlasını keşfedecek kadar cesur olmamı destekledi. Berklee’de kendimi müzikal olarak daha özgürce ifade etmek için pek çok harika araca sahiptim. Berklee’den önce resmi bir müzik eğitimim yoktu. Sanatçı ve müzisyenlerin resmi bir okula gitmeleri gerektiğini söylemiyorum ama benim için kişisel yolculuğumda önemli bir adımdı. 

– Sanatçı biyografinde de yazdığı gibi şarkılarını dinlerken hemen hissettiğimiz unsurlar olan sembolizm, mistisizm ve doğadan ilham alıyorsun. Bu bağlamda, İsveç’in doğası şarkı yazım sürecinde seni nasıl etkiledi? Şarkı yazma sürecini nasıl tanımlarsın?

Hana: Şarkı yazma sürecim genellikle bir duygu veya içgörü ile başlar. Sonra bu duygu ya da içgörü üzerine çok zaman harcıyorum, onun hakkında yazıyorum, vücudumda hissediyorum, boyuyorum ya da bir süre üzerinde düşünüyorum. Ardından bu fikirler şekilleniyor ve ona bir melodi koyuyorum. Karşılaştığım ve gördüğüm doğa bana farklı türden ilhamlar getirdi. Özellikle İsveç’in doğası, farklı mevsimlerden çok etkileniyor ve bu nedenle şarkı yazımını da aynı şekilde etkiliyor. 

– 2019 yazını Fårö adasında bir kulübede geçirdin. Bu deneyimden biraz bahseder misin? İsveçli yönetmen Ingmar Bergman da Fårö’de çok zaman geçirdi. Daha sonra orada altı film çekti. Fårö’nun bu ilham verici kaynağa sahip olduğunu söyleyebilir misin?

Hana: Evet, bu deneyim benim için her şeydi. Fårö’de doğada tek başına bir kulübede yaşamak sadece uykusuzluğumu ve bir şekilde parçalanmış sinir sistemimi iyileştirmekle kalmadı, bana yeniden müzik yazmam için tonlarca içgörü ve ilham verdi. Bu adada bir yuva bulduğumu hissettim ve bu yüzden Bergman’ın da neden yaptığını anladım… Fårö, pek çok sanata ilham veren bir sihire sahip ve buna her zaman sahip olacak.

– İlhamlarından bahsetme gerekirse İsveç’in güzel doğasının müziğini etkilediğini düşünüyor musun? Cevabın evet ise nasıl? Seni bir şarkı üzerinde etkileyen örnek verebileceğin spesifik bir yer var mı? 

Hana: Fårö! EP’nin tamamını neredeyse Fårö’de yazdım ve kaydettim. EP’nin ismi de kabinimin bulunduğu bölgeden, “Austers”dan ismini alıyor. Kulağa bir tür turistik bilgi gibi geleceğini biliyorum ama adanın tamamı rüzgarla kırbaçlanan alçak ağaçların olduğu çorak manzaralar ve milyonlarca yıldır okyanusun şekillendirdiği kireçtaşları olan rauk tarlalarından oluşuyor. Taşları şekillendirebilen bir şey elbet hayatları da şekillendirebilir… Adanın doğasının kadim bilgeliği EP’yi yazarken içimdeki her hücreye konuştu. 

– İlk EP “Dust”ı 2016’da yayınladın, ardından 2017’de “Oceans of Love” adlı bir tekli çıkardın. Müzik yayınlamayalı dört yıl oldu. Oldukça uzun bir süre sonra yeni bir müzik yayınlamak nasıl bir duygu? Seni ne bekletti? 

Hana: İlk başta tekrar müzik yayınlama duygusundan bahsedersem kaygan buzun üzerinde kayan bir geyik olduğumu hissettim. Ama bir kez korkularımla müzik yaparken yüzleştiğimde yine neşelenmeye başladım. Yıllarca müzik yayınlamayı beklememin sebebi, yorgunluk ve depresyondan kurtulmak için geçen zamana ihtiyacım olmasıydı. İyileşmek için hayatla ve kendimle nasıl ilişki kurduğumu yeniden şekillendirmek için zamana ihtiyacım vardı. Ancak kendinizi kaybetmek güzel bir şey de olabilir. 

– Yaklaşan EP için çok heyecanlıyız! Yeni EP “Austers” hakkında bize biraz ipucu verebilir misin? Önceki parçalardan farkı nedir? (Bu arada, “111 the Owl” ve “Animals!” parçalarını loop’a aldık, çok sevdik!

Hana: Heyecanı benimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim! Şimdiye kadar yayınladığım şarkıları sevdiğinize çok mutlu oldum! “111 the Owl” ve “Animals!” parçalarının yapımcılığını Pablo San Martin üstlendi. Pablo daha çok gitar tınılarından ve ritimden sorumluydu.  EP’nin geri kalan kısmında ise Fabian Rosenberg yapımcılık yaptı. Fabian ise piyano, yaylılar ve rüya gibi bir atmosfer yaratma konusunda çalıştı. EP’nin farklı dinamikler sağlamasına ve farklı duyguları hissettirmesine bayılıyorum. Sanırım EP’nin en çok sevdiğim yanı bu. Sizinle sohbet etmek çok keyifliydi, çok sevgiler! 


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir