Birçok Avrupa şehrinin olmazsa olmazı showcase festivaller yeni ve bağımsız müzisyenleri keşfebedilmek adına biçilmiş kaftan. Showcase festivalleri düşününce akıllara ilk gelen Hollanda’nın Groningen kentinde gerçekleşen ESNS, Oslo’da sonbaharın habercisi by:Larm, Bergen’de gerçekleşen Vill Vill Vest ve tabi ki Danimarka’nın Aarhus kentinde gerçekleşen SPOT Festival.
1994’te lokal bir inisiyatif olarak yolculuğuna başlayan SPOT Festival ROSA (Danimarka Rock Konseyi) tarafından yolculuğuna başladı. O zamandan beri de birçok Danimarkalı müzisyen sendikasını da temsil etti. Hatta 2002’de Rolling Stone yazarı David Fricke Danimarka’nın en bilinen gotik yıldızları The Ravenonettes’i de SPOT Festival’de keşfetti. Hatta bu keşif, kısa süre sonra grubu Columbia Records ile aynı masaya oturttu.
Özetle, SPOT Festival Avrupa keşif ve bağımsız müziğini düşünününce taze ve tınılar bulmak adına mükemmel bir yer. Nitekim festival Hollanda, Almanya, Norveç, Fransa, Polonya ve birçok farklı Avrupa ülkesinden de müzik endüstrisi alanında aktif olarak çalışan birçok misafiri her sene ağırlıyor. Bu sene toplamda 1369 müzik profesyoneli katıldı. E kuzeyin en bilindik showcase festivallerinden SPOT’ta elbette Nordik Simit de yer alacaktı.
Bu yazıda hem festival öncesinde hem de festival performansının ardından en etkilendiğimiz müzisyenlerden bahsedeceğiz.
Rigmor
Öncelikle festivalde performansına en çok hayran kaldığımız grup Rigmor oldu. Aarhus müzik festivalinde de 2018 yılında Aarhus’ta ilk defa müzik hayatına başlayan gruba hayran kalmamız biraz da bir hayli tatlı bir tesadüf oldu.
Sarah Wichmann, Oliver Stewart, Victor Sousa ve Lasse Lykke’den oluşan Rigmor tipik bir indie rock grubu. Hatırladığım kadarıyla Rigmor’u ben ilk teklilerinden beri radarıma almıştım ancak hiç uzun soluklu tüm albümünü ta ki 2021’de Danimarka’ya taşınana kadar dinlememiştim. Grubu keşfettiğimden beri de Efterklang’dan sonra favori Danimarkalı grubum oldu. Grubu oldukça eşsiz kılan şey ise edebiyat ve müziği öyle bir potada eritiyorlar ki Danca konuşun veya konuşmayın sözlerin güzelliğini bir şekilde hissediyorsunuz. Bir kere vokalist Sarah Wichmann’ın bütün üslubu ve varlığı bu güzelliği bir şekilde iletiyor. Fark etmemek imkansız. Bütün bu izlenimlerde 2021’den beri Rigmor özelinde bulunmuştum. Nitekim grubun 4 Mayıs saat 21.00’daki konseri de grup hakkındaki tüm fikirlerimi ve tahayyüllerimi haklı çıkardı. Altını çizmek isterim ki Cumartesi günü saat 21.00 festivalin prime saati. Bu saatte sadece festivalin yıldız isimleri çalıyor. Rigmor ise o saatte festivalin en büyük ve en kalabalık sahnesinde dinleyiciyle buluştu.
Ben 1 Mart’ta yayımladıkları ikinci uzunçaları “Vælter vi mørket”e hayran kalmıştım. Albümde kesinlikle bir adet kötü veya off sound yok. Konserin inanılmaz geçeceğine emindim. Rigmor’un ilk iki teklisi “Træ” ve “Vægtløs” de nitekim hâlâ grubun en güçlü şarkıları arasında. Bence ilk iki tekli itibariyle böylesine ikonik şarkılara imza atan grup sayısı da bir hayli az. En azından İskandinav müzik sahnesinde böyle bence.
Bu dipnotları geçtikten sonra gel gelelim yine konsere. Ben konserde gerçekten ağladım. Grubun ve özellikle vokalist Sarah’nın varlığı sahnede o kadar güçlüydü ki kendimi ve duygularımı müziğin kollarına bırakmamak benim için imkansızdı. En son bir konserde ağladığımda ise, aslında ilk ve son kez (ta ki Rigmor konserine kadar), 2015’te gittiğim Slowdive konserindeydim. Özetle benim için konser efsanevi bir deneyimdi. İliklerime kadar müziğin ve söz yazarlığının gücünü hissettiğim inanılmaz bir deneyimdi.
Kendi deneyimimi ve gruba olan övgülerimi bir kenara bırakıp KEXP’nin ikonik sunucusu Kevin Cole’un da 2023 senesinde SPOT Festivali’nde Rigmor’u keşfetmesi üzerine hatta onlarla da hâlihazırda Aarhus’u ziyaret ederken bir session kaydettiğini de belirtmek isterim.
Son olarak gruba dair benim en çok dikkatimi çeken detaylardan birisi ise punk şiirleri altında bilinen Danimarka şiir türünün öncü isimlerinden Michael Strunge’den bir hayli etkileniyor olmaları. Şarkı ve söz yazımında şair Strunge’nin etkisini ve ilhamını görmemek ise imkansız. Örneğin, grubun “Plasticsolen” adlı şarkısı ise tamamen Strunge’nin aynı adlı şiirinden ilham alınarak yazılmış. Bu şarkıya dair anlatmak istediğim bir başka şey ise festivalin en büyük sahnesinde belki de bin veya iki bin kişinin önünde mikrofonu çok ama çok uzaktan tutup tamamen akustik bir performans sergileyen Rigmor… O koca sahnede ve konser salonunda herkes ise büyüleyici müziğin karşısında kendini sessizliğe bıraktı.
Brimheim
Brimheim à la Nordik Florence + The Machine de belki diyebiliriz. Faroe Adalı ve Danimarka asıllı müzisyen Helena Heinesen Rebensdorff’un alter egosu. Florence’in yanı sıra aynı zamanda PJ Harvey ile de eş görülen Brimheim 1990’ların indie rock tınılarını müziğine popüler ve güncel konularla bizlerle buluşturuyor. Brimheim’a dair benim her daim izlenimim müzik tamamen görsel ve işitselin bir potada buluştuğu ortak bir mecra haline geliyor. İşitsel her ne kadar müthiş olsa da görseller fazlasıyla anlam yüklüyor ve işitseli daha da güçlü hale getiriyor. Bu yanlarıyla Brimheim bana çok Florence + The Machine’i anımsatıyor. Başarılı, güçlü ve karizmatik performansıyla Helena’nın performansından etkilenmemek veya onun kancasına takılmamak ise imkansız. Nitekim Brimheim da yine festivalin en önemli sahnelerinden birinde 19.00’da sahne aldı. Festival alanı o kadar kalabalıktı ki ona rağmen kendinizi arkalarda konseri seyretmeme rağmen Brimheim’ın performansına kendimi kaptırmamak imkansızdı.
Nitekim geçen sene festivalin 2023 edisyonunda da KEXP sunucusu Kevin Cole’un dikkatini ikinci isim de Brimheim olmuştu. Gerçekten de son bir sene içerisinde otoritesini ve yükselişini izlediğimiz isimlerden birisi Brimheim oldu. Gotik, cadımsı, cool, melankolik ve enerjik tınıları bir çatı altında buluşturan müzisyen Faroe Adaları’nın melankolisini de söz yazımıyla ve performansıyla iliklerimize kadar hissettiriyor.
Ultraflex
Norveçli Kari Jahnsen ve İzlandalı Katrín Helga Andrésdóttir’den oluşan duo Ultraflex‘i dinler dinlemez balkan popu ve 2000’lerin tınılarına ışınlanıyorsunuz. Ultraflex’in Britney Spears gibi milenyumun ikonik isimlerini çağrıştıran tınıları ile adeta kendinizi elinizdeki saç fırçanızla kendi kendinize dans ediyormuş gibi buluyorsunuz. Disko, italo ve 1980’lerin funk tınılarını 2000’lerin görsel ve sessel elemanlarıyla harmanlayan Ultraflex zaman zaman beklenmedik caz tınıları da müziğine katıyor. Bütün bu elemanlar ise tamamen eklektik bir ses evreni yaratıyor.
Elektronik müziğin öncü isimlerine bir yandan saygı duruşunda bulunurken Ultraflex akılda kalıcı ve ateşli bir dans pisti de yaratıyor. Nitekim konserlerinde de 2000’lerin estetiğini kendi yorumlarıyla dinleyiciyle buluşturuyorlar. 1980’lerin elektronik ve disko tınıları grubun göbeği açık, düşük bel ve fileli çoraplarla süslenmiş kostümleriyle birlikte bizi adeta sıcak bir Mayıs 2000 akşamına ışınladı. Ultraflex kızlarının koreografisi de bütün bu görsel ve sessel evreni bir üst noktaya taşıdı. Müzik, dans ve kostümlerin arasındaki eşsiz uyum ise Ultraflex’in performansını tamamen unutulmaz bir konser deneyimine dönüştürüyor.
Konserden önce sohbet ettiğim Katrín’e Ultraflex’in görsel evreni hakkında birtakım sorular sordum. Katrín bana yakın arkadaşları Okay Kaya’nın yönettiği “Full of Lust” müzik videosunu örnek gösteriyor. Nitekim bu müzik videosu tam olarak yukarıda bahsettiğim bütün elamanları olarak tezahür ediyor.
Yakında sohbetin tamamını Nordik Simit üzerinden okuyabilirsiniz.
SPOT Festivali’nde daha keşfettiğimiz ve sevdiğimiz birçok müzisyen oldu. Bazılarından yine ayrı keşif yazılarında bahsedeceğiz. Ancak aşağıdaki Nordik Simit x SPOT 2024 adlı Spotify çalma listesinde de festivalde radarımıza takılan müzisyenlerin parçalarına kulak verebilirsiniz.