Fotoğraf: Maria Kjær Rasmussen

Keşif: Blaue Blume

Blaue Blume’nin vurucu tınıları karşısında adeta paralize oluyorsunuz. Tüyleriniz diken diken oluyor.

Danimarka’nın en iyi üç müzik grubunu listelemek gerekse hiç düşünmeden Blaue Blume‘yi bu listede Efterklang‘dan sonra ikinci sıraya koyardık. Hatta birinci sırayı paylaştırabiliriz bile. 1980’li yıllarda İngiltere’de başlayan New Romantics akımını bugün icra eden Blaue Blume alternatif art pop sularında kendini konumlandırıyor. Spandau Ballet ve Duran Duran gibi ünlü müzik gruplarını andıran Danimarkalı grubun ses evreninde The Smiths esintilerini de bulmak mümkün.

Blaue Blume Danimarka’nın en heyecan verici seslerinden biri.

Jonas Smith, Peter Bøgvad, ve kardeşler Søren Jensen Buhl ve Robert Jensen Buhl’dan oluşan Blaue Blume, 2014’de yayınladığı Beau & Lorette adlı EP’den bu yana güzelliği karşısında hayrete düştüğümüz teklilere, albümlere ve EP’lere imza attı. Özellikle Beau & Lorette‘in açılış şarkısı Birthday vurucu bir şekilde başlıyor ve dinlerken parçanın enstrümentalitesi karşısında bir nevi parelize oluyorsunuz.

Müzik hayatına zirvede başlayan grubun kurulma hikayesinden bahsetmek gerekirse Søren (davul) ve Jonas (vokal) on dört yaşındayken lisede tanışıyorlar ve ders aralarında birlikte çalmaya başlıyorlar. Aslında tipik bir hikayeyle karşı karşıya olsak da iki kişi çalmaktan yorulunca gruba Søren’in erkek kardeşi Robert ve arkadaşları Peter da katılıyor. Yayınladıkları ilk EP’den Kasım 2019’da dinleyiciyle buluşturdukları Bell of Wool albümüne kadar her daim aşk, yaşam, ölüm gibi konuları şarkı sözlerinde gündeme getiriyorlar.

Syzygy adlı ilk albümü 2015 yılında yayımlayan Blaue Blume orijinal bir albüme imza atarken gösterişli melodilerden oluşan parçalarını zarif bir tutumla kaydetti. Albümle birlikte uluslararası dinleyici tarafından ününe ün katan genç Danimarkalılar İngiltereli müzik grubu Wild Beasts ve Danimarkalı hemşerileri Efterklang ile karşılaştırıldı. Blaue Blume Roskilde Festivali, The Great Escape, Eurosonic derken Avrupa’nın en iyi festivallerini gezdi. Ayrıca 2019’da Blaue Blume Reeperbahn Festivali’nde hfn music’in showcase etkinliğinde sahne aldı.

Bell of Wool ile yeniden doğdu.

Müzik hayatına hâlihazırda olgun bir çizgide başlayan grup, Bell of Wool albümü ile artık kariyerinin zirve noktasına ulaştı. Karanlık ve macera olmak üzere iki ana temadan oluşan albümde Jonas Smith’in vokalleri daha depresif, daha karanlık ve daha gergin bir tonda. Albümün bu çizgisi de elbette Jonas’ın geçirdiği depresif epizodlarla doğrudan alakalı. Hatta bu nedenle ilk albümün üzerinden dört sene geçtikten sonra Blaue Blume, Bell of Woll‘u yayınlayabildi. Zorlu bir süreçten geçtiğini belirten Jonas Smith, grubun özünde sadece müzik yapmak olmadığını aynı zamanda duygularını yansıtmanın olduğunu söylüyor. Hatta bunun onlar için totemleri olduğunun altını çiziyor.

Depresyonu, karanlığı, travmaları, modern insan olmanın getirdiği vebali Blaue Blume dinlerken iliklerimize kadar hissediyoruz. Morgensol, Lovable, Rain Rain gibi parçalar karanlık tonlarda olmasına rağmen grubu bambaşka bir yolculuğa sürüklediği gerçek. Bell of Woll ile bir nevi yeniden doğduğunu söyleyen Blaue Blume her zaman nasıl hissediyorlarsa bunu müziğini yansıtacaklarına bir nevi ant içmiş gibi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir