Danimarkalı müzisyen Rasmus Littauer, 2017 yılından bu yana School of X alter egosuyla müzik kariyerine devam ediyor. MØ’nün canlı davulcusu olarak tanınan Littauer, aynı zamanda Liss, Trentemøller ve MØ gibi isimlerle yaptığı iş birlikleriyle de uluslararası alanda dikkat çeken bir kariyere sahip.
School of X projesinin temelleri, Littauer’in Kopenhag sokaklarında ve dünya turnelerinde koşuya çıktığı anlarda atıldı. Sanatçı, müziğe yönelmeden önce içinde yoğun bir yaratma arzusu taşıyordu ancak bunu nasıl dışa vuracağını bilmiyordu. Koşmak, ona hem zihinsel açıklık hem de yaratıcı bir kanal sundu ve bu alışkanlık bugün hâlâ onun üretim süreçlerinin önemli bir parçası.
Bir yandan Littauer’in projesinin esin kaynağını da incelersek Danimarka’da 1961 yılında ortaya çıkan deneysel sanat akımı Eks-skolen’dan direkt olarak etkilendiğini söyleyebiliriz. Jørgen Leth, Poul Gernes, Richard Winther ve Troels Andersen öncülüğünde hayata geçirilen okul, o dönem klasik sanat anlayışıyla eğitim veren Kopenhag Sanat Akademisi’ne tepki olarak doğdu. Akımın sanatçıları öğretmen ile öğrenci arasındaki hiyerarşiyi ortadan kaldırmayı hedefledi.
Rasmus Littauer’ın direkt olarak Eks-skolen’dan etkilendiği su götürmez bir gerçek. Hatta müzisyen 2021 yılında ilk albümü “Armlock”un ardından Eks-skolen’ın önde gelen sanatçılarından Richard Winther’ın Vindeby, Lolland’daki evinde özel bir performans da sergiledi.
Pop tınılarında yüzüyor
1 Kasım 2024’te yayımladığı üçüncü stüdyo albümü “Seventh Heaven”, School of X’in müzikal yolculuğunda önemli bir dönüm noktası niteliğinde. Albüm, mükemmel mutluluk arayışını bir ütopya olarak ele alırken, bu arayışa duyulan umudu da merkezine alıyor.
Bu projede Littauer, üretim sürecine yepyeni bir soluk getirdi. Stüdyoya yeni bir grup müzisyenle girerek, prodüktör koltuğunu Blaue Blume ile tanınan Søren Buhl Lassen’a devretti. Bu değişim, şarkı yazımına daha çok odaklanmasını sağladı ve albümün canlı performanslardaki yoğun enerjisini stüdyo kayıtlarına da taşıdı.
Albüm, özellikle akılda kalıcı indie-pop sound’u ile övgü topladı. Danimarka radyolarında ise sıklıkla çaldı. Şahsen ben müzisyenin ilk iki albümü “Armlock” ve “Dancing Through The Void”u da fazlasıyla beğenmiştim. “Seventh Heaven” ilk iki albüme kıyasla daha pop, akılca kalıcı pop tınılarıyla daha catchy bir
School of X, yeni albümü “Seventh Heaven” ile hem duygusal hem de müzikal anlamda dinleyiciyi yakalayan bir deneyim sunuyor. Littauer, 2 Mayıs akşamı SPOT Festival’de sahne alacak. Kasım 2021’de “Dancing Through The Void” albümü sonrasında School of X’i canlı izleyebilme şansı elde etmiştim. Müzisyenin performansını hâlâ dün gibi hatırlıyorum. Yeni parçalarını da canlı dinlemek için sabırsızlanıyorum.