Fotoğraf: Søren Lynggaard.

Efterklang – Things We Have In Common

Danimarka’nın en ilham verici ve özgün gruplarından Efterklang her daim benim kalbimde bir tahta sahipti. Lise yıllarımda keşfettiğim “Tripper” adlı albümüyle kalbimi kazanan, onun ardından her işlerine bayıldığım ve yakından takip ettim bir grup Efterklang. 

Her albümünü ilmek ilmek işleyen grubun her bir tınısında farklılıkları, çeşitliliği ve orijinalliği hissetmemek veya fark etmemek mümkün değil. Efterklang yakın zamanda “Things We Have In Common” adlı yedinci stüdyo albümünü yayımladı. Yaz boyunca yayımladığı teklilerle de günlerimi aydınlattı. 

Dokuz parçalık albümün yazımında eski Efterklang üyesi Rune Mølgaard da dahil oldu. “Things We Have In Common”ı Efterklang diskografisi nezdinde düşündüğümde ise hem elektronik hem de rock tınılarıyla biraz da “Piramida” albümüne benzetiyorum. Grubun “Altid Sammen” ve “Windflowers” albümlerine kıyasla daha hareketli ve elektro tınılar içerdiğini söylemek mümkün. Mesela grubun Mayıs ayında yayımladığı “Plant” teklisi buna en iyi örneklerden biri. Mabe Fratti’nin hem çello ve vokallerde eşlik ettiği parçanın müzik videosu grubun sıklıkla iş birliği yaptığı yetenekli fotoğrafçı ve yönetmen Søren Lynggaard ve Niels Buhl Hendriksen tarafından yönetildi.

Solist Casper Clausen, “Plant” parçasının “kendimizin ötesine uzanma çabasına adanmış bir şarkı” olduğunu söylüyor. “İç dünyamızın dışına çıkmayı, kendimizi ve kırılganlıklarımızı başkalarıyla paylaşmayı göze almak, tıpkı ışığa doğru uzanan bir bitki gibi.” diyor. Aynı zamanda “Plant”ın yeni albüm için yazdıkları ilk parçalardan biri olduğunu ve eski Efterklang üyesi ve iş birlikçisi olan piyanist ve besteci Rune Mølgaard’ın bir eskiziyle başlayan uzun bir yolculuk olduğunu belirtiyor. 

Efterklang yeni bir döngüyü tamamlıyor

Yeni yedinci stüdyo albümleri “Things We Have in Common”ın yayımlanmasıyla birlikte Efterklang, 2019’da çıkan “Altid Sammen” ile başlayan ve 2021’de “Windflowers” ile devam eden bir döngüyü tamamlıyor. Efterklang için bu albümler, trionun daha basit ve kapsayıcı bir sounda yönelmesini sağlayan bir olgunlaşma yolculuğunu temsil ediyor. Harmonik gerilimler daha yumuşak ve tonal dil daha sade. “Altid Sammen” insan topluluğunu incelerken, “Windflowers” insan ve doğa arasındaki ilişkiye dokunuyor. Yeni albüm “Things We Have in Common” ise kolektif maneviyat ve aidiyet duygusu üzerine odaklanıyor. 

“Things We Have in Common”ın manevi değerini düşündüğümüzde albümü ilk parça itibariyle dinler dinlemez bu hissiyatı deneyimlememek imkansız gibi. Ayrıca Efterklang’ın bu albüm üzerinde Makedonium projesine paralel olarak çalıştığını düşündüğümüzde grup üyeleri için topluluk, çoğulculuk ve toplululuk olma hissiyatı fazlasıyla günlük rutinlerine dokunmuş olsa gerek. Albümün dokuz parçadan oluştuğunu göz önünde bulundurduğumuzda esasında sadece dört parçada bir iş birliği bulunmuyor. 

İş birliği grubun DNA’sında

Efterklang her daim yaptığı iş birlikleriyle dinleyicisinin aklına kazınan bir grup bence. Grubun 2015’te başlattığı Efterklang + Tatu Rönkkö projesinde, ardından Liima adını alan grup, o kadar deneysel bir şekilde başlamıştı ki. Grup ilk önce Lizbon, İstanbul ve Finlandiya’da birkaç gün geçirip o beş gün içerisinde bulundukları şehirle alakalı, o şehirde kaydettikleri tınılarla yeni şarkılar yazmıştı. Efterklang İstanbul’da beş gün geçirip İstanbul’un seslerini kaydedip yeni şarkılar yazmıştı. Haftanın sonunda ise 10 Ocak 2015 tarihinde Salon’daki konserinde bu şarkıları dinleyiciyle buluşturmuştu. O konseri hiç unutamıyorum. Bir konsere gitmiştim ama konserde çalacak hiçbir şarkıyı bilmiyordum. Yine de konserde deneyimlediğimiz parçaları çok canlı bir şekilde hatırlıyorum. Özellikle “Centuries and Love” şarkısı hâlâ Liima’nın Liima olmadığı zamandan en sevdiğim parça. 

Grubun 2000 yılından bu yana imza attığı eşsiz iş birliklerini düşününce de “Things We Have In Common” çoğulcu ve kalabalık yapısıyla Efterklang diskografisinde çok ayrı bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Albüm hem parçalarla verdiği pozitif mesajla fazlasıyla tipik bir Efterklang albümü hem de elektronik ve deneysel tınılarla bize Efterklang’ın yeni şeyler denemekten çekinmediğini bir kere daha gösteriyor. 

Efterklang, yeni albümünde birçok müzisyeni bir araya getirdi. Rune Mølgaard’ın yanı sıra, Finlandiyalı davulcu Tatu Rönkkö, Venezuelalı gitarist Hector Tosta ve Guatemalalı çellist ve şarkıcı Mabe Fratti albümün önemli işbirlikçileri arasında yer alıyor. İtalyan ödüllü miksaj ustası Francesco Donadello da albüme kayda değer bir katkı sunmuş durumda. Benzer şekilde, “Animated Heart” ve “To A New Day” şarkılarında yer alan Sønderjysk Kız Korosu da bu albüme damgasını vuruyor. Donadello ve kız korosu, 2012 yılında yayımlanan Piramida albümünde de katkıda bulunmuştu.

Bu akşam Efterklang’ın “Things We Have In Common” albümünün şerefine VoxHall’da vereceği konseri sabırsızlıkla bekliyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlara da bakın