Konser: Iceage

Danimarkalı punk grubu Iceage konum fark etmeksizin punk müzik sahnesini düşündüğümüzde akla ilk gelen isimlerden birisi. Danimarka’ya taşınmadan önce Iceage’i hâlihazırda fazlaca seviyordum. Ancak buraya taşındıktan sonra Iceage’in Danimarka’da ne denli özel bir yere sahip olduğunu hızlıca keşfettim.

2008 yılında grup üyeleri on yedi yaşında taze lise öğrencileriyken Iceage’e hayat verdi. Düşününce on yedi yaşındaki lise öğrencileri kısa süre içinde öyle bir sükse yaptı ki Iceage 2009 yılında Danimarkalı plak şirketi Escho ile anlaştı ve çıkışını yaptı. Kısa bir süre sonra Amerikalı plak şirketi Dais Records ile yollarını birleştirdi. Ardından ABD’de turneye çıktılar. O zamandan beri grup aslında ABD’de tam bir efsane olarak tanınıyor. Halen Kopenhag’dan sonra Londra, New York, Brooklyn ve Los Angeles şehirleri grubun en çok dinlendiği şehirler arasında yer alıyor.

Iceage’in orijinal hikâyesini bir kenara koyarsak punk janr olarak bir hayli sadık bir kitleye sahip. Punk müzikseverleri yeni gruplar keşfetmeye açık. Dinleyici olarak dikkatimi en çok çeken şey ise konumdan bağımsız punk konserleri eşsiz bir dinamiğe sahip. Herhangi bir punk grubunun konserine gittiğinizi varsayın. Konser mekânına adım attığınız andan itibaren adeta bir komünitenin içine giriyorsunuz. İnsanlar birbirlerini tanımasa da insanlar hızlıca sevdikleri şarkılar eşliğinde birlikte keyifli birkaç saat geçiriyor. Moshpit‘te delice dans ediyorlar, pogo yapıyorlar. Pogo esnasında dengenizi kaybettiğinizde ise en yakınınızdaki yabancı sizi sıkıca tutup destek oluyor. Bence punk konserlerinin en özel yanı komünite ve aidiyeti anında size hissettirebilmesi.

Bütün bunları anlatma nedenim Iceage’in 5 Ekim akşamı VoxHall konserinde de bütün bunları bizzat deneyimlemem. Bu konser, grubun üçüncü uzunçaları “Plowing Into the Field of Love” albümünün onuncu yaş günü şerefine düzenlendi. Bir albümün doğum günü partisine gittiğimi düşünürsem aslında grubun sonraki albümlerinden şarkıları dinlemeye dair pek hayal kurmadım. Nitekim konser de tam o havada başladı. Grubun vokali Elias Bender Rønnenfelt öyle havalı bir şekilde sahneye giriş yaptı ki, sadece albümün ismini söyledi ve sırayla albümdeki bütün şarkıları deneyimlemeye başladık.

The Birthday Party Esintileri

Konser öncesinde birçok beklentim vardı ve en çok da Elias’ın performansını ve frontmanliğine tanık olmak beni heyecanlandırıyordu. Kafamda açıkçası Nick Cave’i andıran bir fotoğraf vardı. Nick Cave şarkıcı olmasının yanı sıra adeta bir performans sanatçısı da. Bunu Elias Rønnenfelt için söylemek de mümkün. Sahnede adeta bir punk tanrısını izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Rønnenfelt’in sahnedeki her adımı her hareketi ise adeta bir koreografi gibi. Ama bir o kadar da doğal. Konser esnasında aklımda sürekli dönüp duran düşünceler arasında ise “Ben şu an neye tanık oluyorum” cümlesi vardı. Konsere dair en heyecan verici anlardan birisi ise on yedi-on sekiz yaşındaki gençlerle aynı zamanda ellili yaşlarındaki müzikseverler kutsal bir törene tanık oluyormuş gibi kendinden geçiyordu. Ben de o sırada sanki Iceage tarikatinin üyesiymiş gibi hissettim. Bu hissiyatı deneyimlediğim son konser ise Nick Cave and the Bad Seeds konseriydi.

Aklımdan birkaç defa Nick Cave ve Nick Cave and the Bad Seeds geçip konser boyunca ise birkaç defa şahane enstrüman sololarını bizzat Bad Seeds’e benzettim. En çok da Elias’ı ve grubun performansını Nick Cave’in havalı ve vahşi punk grubu The Birthday Party’e benzettim.

Plowing Into the Field of Love

Asabi ve agresif şarkı sözleri, Elias’ın şahane performansı ve stage dive’ları gerçekten büyüleyiciydi. Her ne kadar benim favori Iceage albümünüm 2021 yapımı “Seek Shelter” olsa da konser nedeniyle “Plowing Into the Field of Love”a yeniden bir geri dönüş yaptım. İçimde ise sürekli “Umarım Seek Shelter albümünden Vendetta parçasını çalarlar” dileği geçiyordu.

Dürüst olmak gerekirse Iceage o kadar cool bir grup ki konser boyunca dinleyiciyle doğru dürüst sözlü iletişim kurmayan Elias Rønnenfelt sadece albümdeki on iki şarkıyı çalıp konseri bitirir mi diye düşünüyordum.

Seek Shelter ve sonrası

Albüm bitti, konserin en sonuna doğru inanılmaz gitar sololarına tanık olduk. Albüm biter bitmez ise grup anında sahneyi terk etti. Geri döndüklerinde ise grup son zamanlarda sürekli dinlediğim “Vendetta” parçasıyla geri dönüş yaptı. İkonik, havalı ve cüretkâr bir parça Vendetta. Şarkının ilk tınılarını duyduğunuz andan itibaren ise gaza gelmemek imkansız. Acaba sadece tek şarkı için geri mi döndüler sorusu tabii herkesin aklındaydı. Ama grup öyle bir sürpriz yaptı ki yarım saat boyunca yaklaşık beş veya altı parça aldı. Bu şarkılardan birçoğu daha henüz yayımlanmamış parçalardı. Geri kalanı ise Vendetta ve Pain Killer gibi ikonik Iceage parçalarıydı.

Bana göre konseri özel yapan elemanlardan birisi ise grubun yıllar içinde yaşadığı değişime tanık olmaktı. “Plowing Into the Field of Love” tamamen klasik bir punk albümü. Sert, agresif, asi ve vahşi. “Seek Shelter” ve grubun yayımlanmamış yeni şarkıları ise hâlâ punk öğeleri içerse de daha Brit-pop, klasik rock ve post-punk havasında. Buna kıyasla Iceage’in ilk albümlerini dinlerken şarkılara eşlik etmek pek de mümkün değil. Hatta Elias vokallerinde o kadar çok fısıldıyor şarkı sözleri önünüzde açık olmadığı sürece sözleri anlamak bile oldukça zor.

Seek Shelter albümüne geri dönmek gerekirse albüm o kadar cazip ve akılda kalıcı. Dans etmek ve sözlere eşlik etmemek ise imkansız. Özellikle şarkılardaki Brit-pop esintileri dinleyiciyi konserin aktif bir parçası haline getiriyor.

Hatta Pitchfork yazarı Stuart Berman da Seek Shelter‘ı “asık suratlı nihilisterin yerinde duramayan enerjik dönüşümü’ olarak tanımladı.

Iceage’in Danimarka’nın Aarhus kentinde 5 Ekim akşamı gerçekleşen VoxHall konseri her saniyesiyle unutulmaz bir deneyimdi.

Vendetta vendetta i’ma gonna getcha.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir