İzlanda’nın 94. Akademi Ödülleri’ne gönderdiği Valdimar Jóhansson’un ilk uzun metrajı Lamb / Dýrið İzlanda halk hikâyelerinden esinlenen gerçeküstü bir film. Çiftçi María ve eşi Ingvar, hamile koyunlarından biri, çoğunlukla insan vücudu ve bir kuzu başı ve sağ kolu olan bir insan / koyun melezi doğurduğunda şoke olur. Filmin bütün odağı ise María ve Ingvar’ın çocukları Ada’yı kaybetmelerinin ardından yine aynı ismi verdikleri bu melez kuzu, Ada ile bağ kurmaları üzerinedir. Ancak melez olan Ada’nın biyolojik annesi bir baş belası haline gelir ve Ada ile sürekli iletişim kurmaya çalışır. Lamb, gerçek dünya ve gerçeküstü dünyanın ögeleri arasında denge kurmaya çalışır.
Biz de, MUBI’de 25 Şubat’ta gösterime giren Lamb‘in yönetmeni Valdimar Jóhansson ile film hakkında sohbet ettik.
-Film boyunca Lamb‘in bir korku filmi olup olmadığını bir türlü anlayamıyoruz. Daha doğrusu filmin daha çok halk hikâyelerinden etkilendiği izlenimine kapılıyoruz. Filmin türünü nasıl tanımlardın ya da herhangi bir tür tanımlamasına gerek duymuyor musun?
VJ: Öncelikle film türü belirlemeyi seven insanlardan değilim ama yine de Lamb‘i bir korku filmi diye tanımlamadığımı açıkça söyleyebilirim. Film aslında klasik bir aile draması, sadece içerisinde bir adet gerçeküstü bir öge var. Elbette, İzlanda halk hikâyelerinden genellikle ilham aldığımı söyleyebilirim. Ancak spesifik bir hikâye ismi veremem.
-Devasa koyun sürülü açılış sekansı Lucien Castaing-Taylor’ın 2009 yapımı Sweetgrass filmini bana anımsattı. Filmi izledin mi yoksa filmdeki belgeselvari estetik ve ses kaydından mı etkilendin? Bu sahnedeki ses kayıt süreci nasıldı?
VJ: Maalesef, filmi izlemedim. Doğrusu açılış sekansı konusunda ben ve DOP Eli Arenson çok emin değildik. Şubat 2020’de çok fena bir kar fırtınası başladı, tam da setimizden birkaç gün önce. Bu sahneyi çok kötü bir havada çok az insanla çektik. Bütün zorluklara rağmen inanılmaz bir deneyimdi. Neyseki bir çiftçi ve oğlu bize koyun sürüleri konusunda yardımcı oldu. Ses kaydını sahneyi çektiğimiz yerde yaptık ama post-prodüksiyon sürecinde ekstra sesler ekledik ve elbette mix yaptık.
-Peki, kuzunun doğum sahnesini nasıl çektiniz? Böyle bir sahne çekmeyi tanımlayabilir misin?
VJ: Çekime başladığımızda sadece 12 koyunun (300’den) hâlâ doğum yapmak zorunda olduğu için (çiftçilerle birlikte) bunun ne zaman olacağını gerçekten yakından izlemek zorunda kaldığımız için biraz stresliydi. Noomi Rapace biz çekime başlamadan bir gün önce geldi, vardığında çiftçi tarafından koyunları nasıl kontrol edebileceği gösterildi ve ilk çekim gününde kuzuları doğurtmak için aceleyle sete çağrıldı. Bunu daha önce defalarca yapmış gibi yaptı, çok profesyoneldi.
-Son zamanlarda hayvanlarla ilişkimizi yeniden düşündüğümüz birçok film çekildi. Bir başka A24 film, Kelly Reichardt’ın 2019 yapımı First Cow‘u ilk aklıma gelen örnek. Sence bu günlerde film endüstrisinde böyle bir trend mi var? Senin hikâyen kafanda nasıl ortaya çıktı?
VJ: Bu bir trend mi bilmiyorum ama karakterlerimizin dünyasını büyütmek, hayvanlara dünyaya ekstra bir boyut kazandırmak için hayvanları kullanmak istedim. Hayvanlar dünyayı farklı bir şekilde algılarlar, bazen insanları insanlardan önce bilirler. Büyükannem ve büyükbabam koyun çiftçisiydi ve çocukken onlara yakın yaşadığım için koyunlara çok aşinaydım. Başlangıçta bir ruh hali kitabı oluşturmuştum, bu iki unsuru içeren karanlık bir kitap: bir kuzu çocuğu ve koyun çiftçileri. Daha sonra yapımcılarım Hrönn ve Sara beni yazar Sjón ile tanıştırdı ve hep birlikte hikâyeyi şekillendirdik ve Sjón daha sonra Lamb‘in tam senaryosunu yazdı.
-Filmi izlerken İzlanda’nın doğasından etkilenmiş olabileceğini düşünmekten kendimi alamadım. Film evrenini yaratırken bu baskın bir unsur muydu?
VJ: Evet, en başından beri doğa filmde bir karakterdi. Doğa, hayatın güzelliğini temsil ediyor ama aynı zamanda biz insanlar için de bir tehdit. Bizden daha büyük ve kontrol edilemez. Biz insanlar şimdiye kadar tabiat anaya karşı alçakgönüllü olmayı öğrenmiş olmalıydık, o çok şey veriyor ama alıyor da. Ve ona saygı duymalıyız.
-Aklıma gelen bir diğer unsur ise Ari Aster’ın Midsommar (2019) filmindekine çok benzer bir estetik ve renk şemasına rastlamamız ve Lamb‘ın masalsı detaylara sahip olduğunu hissetmemiz. Bunların İskandinav coğrafyasından dolayı olduğunu mu düşünüyorsun? Yoksa daha çok bir tesadüf mü?
VJ: Biz çekimleri bitirmek üzereyken Midsommar vizyona girmemişti, bu yüzden o film Lamb için bir referans değildi. Lamb için renk paleti çok farklı, İzlanda renklerine sadık kaldık, daha az canlı, daha ince. Ancak Midsommar‘dan bir sahneye benzeyen bir sahne var, María’nın Ada’nın kafasına çiçek tacı yerleştirdiği sahne. O sahneyi çektiğimizde filmi izlememiş olsam da, geriye dönüp baktığımızda bunun Midsommar‘a bir saygı duruşu olduğunu söyleyebiliriz. 🙂
-İlk etapta direkt olarak kuzuya olan anne baba sevgisini vurgulamadın ama hikâye geliştikçe seyirci olarak biz de fark ediyoruz ve siz de daha net ve somut hale getiriyorsunuz. Buradaki vurgunuz neydi?
VJ: Bence burada iki önemli şey var, birincisi María ve Ingvar çifti, çocuklarını kaybettikten sonra kalplerindeki boşluğu doldurmak için her şeyi feda etmeye çok istekli. İkincisi, kabul etmekle ilgili. Bir çocuk sizinle kan bağı olduğu için mi sizin çocuğunuz olur, farklı bir çocuğu kabul edebilir misiniz? Filmde buna cevap vermiyoruz ama düşünmeye değer bir şey.
-İzlanda Film ve Televizyon Akademisi, İzlanda’nın 2022 Akademi Ödülleri’ne adaylığı için Lamb‘i seçti ve film, Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış Ödülü’nün de sahibi oldu. Tüm bunları ilk uzun metraj filminle başarmak nasıl bir duygu?
VJ: Son derece gururlu ve onurluyum. Bu benim ilk uzun metraj filmim ve hepimiz büyük bir risk aldığımızı biliyorduk. Tüm iş arkadaşlarım %120 arkamda durdu ve bunu mümkün kıldı. Sadece yaratıcı değil, aynı zamanda finansal bir risk de alan yapımcılarıma özellikle minnettarım.
-Gelecek projelerinden bahsedebilir misin?
VJ: Son 6 ayda çok seyahat ettim, bu yüzden istediğim gibi ilerlemek için gerçek kafa boşluğuna henüz sahip olmadım. Ancak benim ve yapımcılarımın geliştirme aşamasında olan birkaç projemiz var ve ilerlemek için zaman ayırmayı dört gözle bekliyorum. Tüm projeler, henüz onlar hakkında konuşmak için çok erken aşamada.
1 comment
Söyleşi için teşekkürler. Yalnız film, Cannes Film Festivali’nde “Belirli Bir Bakış” ödülünü kazanmadı. Festivalin Belirli Bir Bakış seçkisinde “Özgünlük Ödülü”nü (Prize of Originality) kazandı.