Röportaj: PRISMA

SPOT Festival | Röportaj: PRISMA

Sirid ve Frida Møl Kristensen kız kardeşlerden oluşan PRISMA kişisel şarkı sözleriyle bezenmiş eşsiz bir müzikal manzara sunuyor. Kopenhag merkezli Sirid ve Frida 2020’li yılların ortasında 1980’li yılları anımsatan synthleri ve lo-fi drum machinelerle dolu parçalarıyla âdeta bizi bir partiye davet ediyor. 2020’de yayınladıkları “Her” adlı EP ile sakin, içe dönük ve melankolik parçalara imza attı. Ancak bizim dikkatimizi PRISMA asıl Mayıs ayında yayınladığı “Inside Out” adlı EP’siyle çekti. Bu EP neredeyse PRISMA’nın ilk EP’sinde görmediğimiz bir persona. Daha cüretkâr, asi ve iddialı. Hatta aynı şeyi kendileri de söylüyorlar. Öncesinde tekli olarak yayınladıkları “I Never Wanted To Meet You” adlı parça ise EP’nin en enerjik parçası. Alt-pop ve punk tınılarını harmanlayan Sirid ve Frida Møl Kristensen neredeyse ortalığı yıkıyor diyebiliriz. 

İlk dinleyişte bile enerjisine bayıldığımız PRISMA ile “Inside Out” adlı EP’sinin ardından konuştuk. Ses evreni, pandemide yeni başlayan bir proje olmanın zorluklarından, kız kardeşler arasında bir müzik projesinin nasıl yürüdüğünden ve daha pek çok şey hakkında söyleştik. PRISMA’yı dinler dinlemez Danimarka müzik sahnesindeki alt-pop ve punk tınılarının eksikliğini hissettik ve bunu kapatacak yegâne grup olduğunu düşündük. 

Bu arada PRISMA, Danimarka’nın Århus kentinde 16-17 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek SPOT Festival’de de sahne alacak. Canlı performanslarını görmek için de sabırsızlanıyoruz.

– Merhaba Frida ve Sirid veya sahne isminizle PRISMA. Öncelikle “Inside Out” adlı EP’niz için sizi tebrik ederim. Nasılsınız? Bugünlerde neler yapıyorsunuz? 

 PRISMA: Çok teşekkürler. Sonunda sizin için hazırladığımız parçaları yayınlıyor olabilmek harika hissettiriyor, çok ama çok mutluyuz. EP’miz çok iyi yorumlar aldı, bir senedir çaldığımız ilk konseri geçenlerde verdik. Parçalar bizim için de çok yeni, bu nedenle konserlerde bu parçaları çalmak bize de her şeyi yaşatıyor ve deneyimletiyor. Bu yaz ve sonbaharda Danimarka’da konserlerimiz olacak, onlar için hazırlanıyoruz. 

– Aslında pandemi döneminde müzik yayınlamaya başlayan bir grupsunuz. Pandemi müzisyeni desek yeridir, bunu nasıl tanımlardınız? Mart 2020’de ilk teklinizi yayınladınız. İlk tekliden ikinci EP’ye olan yolculukta neler deneyimlediniz? 

Frida: Aslında bizim için corona öncesi ve corona dönemini karşılaştırmak biraz zor, çünkü sadece corona döneminde müzik yapmaya başladık. Yani, yola oldukça zorlu başladık. Bu nedenle dinleyici kitlemize ulaşmamız için yeni yollar bulmamız gerekti. Normal şartlarda bir müzik grubu için dinleyici ile etkileşime girmenin en kolay ve etkili yolu olabildiğince çok konserlerde çalmaktır, bu bizim için geçerli değildi. Biz de Instagram ve Spotify gibi dijital platformlar aracılığıyla kitlemize ulaşmaya çalıştık, ki bu çok zorluydu. Yine de başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz, birtakım insanlara ulaşabildik ve bu çok tatlı. 

Sirid: İkinci EP’yi yayınlamak çok farklıydı. İlkini de 2020 sonbaharında yayınladık. İlk EP daha sakin, daha içe dönük ve melankolik olduğu için konserlerde sahne alamasak da bir şekilde kendimizi teselli ettik. Fakat “Inside Out” adlı EP’nin enerjisi ilkinin tam tersi. Neyseki şanslıydık da açılma döneminde dinleyiciyle buluşabildik. İlk konserimizde fark ettik ki herkes yeni müziğe ve yeni enerjiye aç halde. Şanslıyız diyebilirim. 

– Peki, kız kardeşler arasında bir müzik grubunda çalma deneyimini nasıl tanımlarsınız? Müzik yaparken aranızdaki dinamik nasıl? 

 Frida: İkimiz için de birlikte müzik yapma süreci çok doğal bir şekilde gelişti. Çok müzikal bir çevrede büyüdük, vakit geçirdik ve okulumuzdaki orkestrada birlikte çaldık, koroda şarkı söyledik. Evimize müziği getirdik, birlikte müzik yapmaya başladık. Bazen kız kardeşler arasında müzik yapmak dünyanın en iyi şeyiymiş gibi hissettirse de bazen en kötüsü gibi hissettirdiği zamanlar da oluyor. Birbirimizi çok iyi tanıyoruz, bu nedenle iletişimimizde hiçbir filtre yok. Fakat aynı zamanda bu durum daha ağır tartışmaları da beraberinde getirebiliyor. Yine de duygularımızı olabilecek en doğal biçimde ifade etmeye çalışıyoruz. Aramızda sadece iki yaş var, neredeyse aynı şekilde çocukluğumuzu geçirdik ve aynı müzikleri dinledik. Bir nevi aynı insanız ama bir yandan da farklıyız, belki de bu yüzden aynı direksiyonda ilerliyoruz ve birlikte hayallerimizi gerçekleştirmek istiyoruz. 

Sirid: Bence de hem güzel hem de zorlu. Birbirimizi çok iyi tanıyoruz, bu hem harika hem de karmaşık. Müzik yaparken ise kız kardeş ve yakın olmanın çok faydasını görüyoruz. Müzik bağlamında da birbirimizden çekinmeden düşüncelerimizi paylaşabiliyoruz, zaten bu da ses anlamında kendini yansıtıyor. Bir parçanın en iyi versiyonunu bulana kadar çabalıyoruz. 

Fotoğraf: Thomas Rungstrøm

– Müziğinizi “I Never Wanted To Meet You” adlı oldukça belalı ve asi parçayla keşfettim. Ardından diskografinize daldığımda ise birinci ve ikinci EP arasındaki uçurumu fark ettim. Bambaşka tutuma sahip olan iki EP arasındaki geçişe nasıl karar verdiniz? 

Sirid: İlk EP’miz “Her” üzerinde çalışmaya da çok içe dönük bir parçayla başladık. Sanırım hayatındaki yerini bulma konulu bir felsefi hikâye anlatmak istedik. O günlerde yeniden çocuk olmak ve zamanda yolculuğa çıkmak istedik. 

Frida: İlk EP’deki şarkılarımızı aslında birlikte çalmaya başladığımız yıllarda, 14-16 yaşındayken yazdık. O günlerde sesimizi ve müziğimizi keşfetmenin daha başındaydık. İlk EP’miz de o günlerin anısına olsun istedik. Her ne kadar parçalar üzerinden yıllar geçse de ilk EP’yi yayınlamak bizim için çok zor bir süreçti. Yeni EP ile birlikte artık sorgulamaktan ve hayatta sürekli sorduğumuz sorulardan bıktık. Anksiyete ile cebelleştik ve bunu parçalarımızda hissettirmek istedik. 

Sirid: Bir de bence daha yumuşak bir EP’nin ardından daha enerjik bir şeyle insanların karşısına çıkmak çok normal. “Inside Out” adlı ikinci EP’miz sanki bizi daha iyi yansıtıyor şarkıları altı ay önce yazdığımızı düşünürsek. 

– Müziğinizdeki punk ve asi tutuma bayıldım. Bugünlerde neler dinliyorsunuz? Özellikle punk/rock sahnesinden neler dinlediğinizi çok duymak isterim. “Inside Out”u dinlerken Lebanon Hanover’ı ve Danimarkalı The Raveonettes’i düşündüm. Danimarka punk sahnesi hakkında neler düşünüyorsunuz? 

PRISMA: İkimiz de çok farklı şeyler dinliyoruz. The Raveonettes’e ergenliğimizden beri bayılıyoruz. DIIV, Vivian Girls, Trentemøller, Beach House, The Cure, Agnes Obel ve Susanne Sundfør’e bayılıyoruz. Bütün bu müzisyenler kendi evrenlerini yaratmış isimler. Bu bize çok ama çok ilham veriyor.

– Bence “Let Me Go” gerçekten depresif ve EP’deki diğer parçalara kıyasla daha derin bir hikâyeye sahip. Sanki EP’deki soluklanma anı. Oysa diğer parçalar oldukça hareketli. EP’deki parçaların sıralamasına neye göre karar verdiniz? “Let Me Go” adlı sizin için daha özel bir yere mi sahip?

Sirid: Bence parça sıralamasını iyi bir şekilde seçtik. Anskiyeteye dair duygu ve düşüncelerimize dair bir hikâye anlatmak istedik, onları anlamlamdırmak istedik ve en son bütün bunlara “I Never Wanted To Meet You” ile son vermek istedik. 

Frida: Kesinlikle, “Let Me Go” diğer parçalara göre bambaşka bir yerde konumlanıyor. Daha yavaş ve daha düşünen bir parça. Bireye yaramayan kötü ve toksik bir ilişkide kapana kısılma haliyle ilgili bir parça. EP’deki diğer parçalar da kötü ilişkiler ve kötü duygular ile bağını koparma hakkında. “Let Me Go” ile bu kötü ruh haline girip ardından her şeyi bırakıyoruz. Kötü ilişki, kapana sıkılmış olmanın verdiği klostrofobik hissiyat. Bu noktada bir duraklamaya ihtiyaç var. 

 – Bizleri şimdi neler bekliyor? Gelecekteki planlarınız neler? 

PRISMA: Yaz ve sonbahar döneminde Danimarka’da konserlerimiz olacak. Ardından müziğimize odaklanacağız, bizim için şu an en önemli şey bu. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir