2020’nin En İyi 30 Nordik Albümü

2020 pandemi nedeniyle birçok bağlamda müzik endüstrisini zor bir duruma sokarken aynı zamanda albüm prodüksiyonu konusunda 2020 nicel anlamda son yılların en zengin senelerinden biri oldu. Sene başından beri severek takip ettiğimiz birçok Nordik müzisyen bu sene albümlerini yayımladı ve dinleyiciyle buluşturdu. Biz de bu bağlamda listeyi biraz sınırlı tutarak sene içinde severek dinlediğimiz otuz albümü seçtik. En iyi birinci albüm hangisidir karar veremedik, bu nedenle listeyi rastgele bir şekilde oluşturduk.

Ayrıca her bir müzisyenin albümünden birer parça seçerek sizler için karışık bir çalma listesi de oluşturduk. Keyifli dinlemeler!


JFDR – New Dreams

İzlanda’nın en büyüleyici seslerinden Jófríður Ákadóttir’in solo projesi JFDR bu sene “New Dreams” adlı ikinci albümünü yayımladı. On bir parçadan oluşan albümü JFDR, bir büyüme hikayesi olarak tanımlıyor.


Verdensrommet – Allting tar slutt

Andreas Høvset ve Vetle Junker’dan oluşan Verdensrommet bu sene “Allting tar slutt” adlı ilk albümünü dinleyiciyle buluşturdu. Birçok projede yer alan ikili Verdensrommet’i başka bir yerde konumlandırırken aslında bunu da albümün yayımlanmasıyla kanıtlamış oldu. On parçadan oluşan albümde sevmediğimiz bir şarkı bile yok. Yine de “Alltid med”, “Regndråper” ve “Aldri gjøre feil” adlı parçalar bir tık diğerlerine kıyasla öne çıkıyor.


Emilie Nicolas – Let Her Breathe

Norveç’in en ünlü ikonlarından caz esintili vokalleriyle hayran olduğumuz Emilie Nicolas üçüncü stüdyo albümü “Let Her Breathe” ile yine bu sene Norveç’in Grammy Ödülleri Spellemann’da en öne çıkan isimlerden biri oldu.


Simen Mitlid – Birds; or Stories From Charlie B’s Travels From Grønland to the Sun, and Back Again

Her işini büyük bir heyecanla takip ettiğimiz Simen Mitlid, geçen sene yayımladığı şahane “Neutral” adlı albümünün üstüne bu sene belki de müzik endüstrisinin en uzun başlıklı albümlerinden birisini yayımladı. Müzisyenin üçüncü albümü özelliğini taşıyan “Birds; or Stories From Charlie B’s Travels From Grønland to the Sun, and Back Again” isminin de belirttiği gibi farklı hikayelerden oluşuyor. Aynı zamanda albüme katkıda bulunan çok sevdiğimiz üç müzisyen de yer alıyor: Benedikt, Tuvaband ve Oslo Hostel Choir.


Jonas Alaska – Roof Came Down

Müziğinde 1960 ve 1970’lerin tınılarından etkilenen Jonas Alaska folk rock esintili yeni albümü “Roof Came Down” ile dinleyicisiyle üç senenin ardından yeniden buluştu.


Jouska – Everything Is Good

Hans Olav Settem ve Marit Othilie Thorvik’in alter egosu Jouska senenin en iyi elektronik ve dans edilesi tınılarından oluşan albümü “Everything Is Good”u yayımladı. İkiliyi diğer projelerinden de büyük bir heyecanla takip ediyorduk ama Jouska’nın ortaya koyduğu dokuz parçalık bu albüm bizi ayrıca heveslendirdi. Albümdeki favori parçamız hip-hop ve caz elemanlarını kombinleyen yeni yetenek Doglover95 ile olan düet “Pink” oldu.


Softcore untd. – Bygger opp, river ned

Sushi x Kobe (Emir Hindic, Mathias Humlen) ve Verdensrommet (Andreas Høvset, Vetle Junker) üyelerinden oluşan Softcore untd. uzun zamandır beklediğimiz ilk albümü “Bygger opp, river ned”i sonunda yayımladı. Hip-hop, house, pop ve 90’ların tınılarını harmanlayan albümde aynı zamanda Sassy 009 ve Nils Bech’in de katkıları var. “Alt jeg har”, “Gi meg tid” ve “Mye mere” albümde öne çıkan parçalar arasında yer alıyor. Emir ve Andreas’ın arasındaki vokal uyumuna hayran olmamak ise imkansız gibi.


Agnes Obel – Myopia

Danimarka müzik sahnesi diyince aklımıza ilk gelen isimlerden Agnes Obel bu sene dördüncü albümü “Myopia”yı yayımladı. Kişinin tek başına deneyimleyip dinlemesi gereken, izole bir bölgeyi adeta tasvir eden albüm, müzisyenin “Citizen of Glass” adlı ikinci albümün konseptinin devamı niteliğinde. Önceki albümlerinin upbeat tınılarını yeniden bulabildiğimiz “Myopia” aynı zamanda yeni bir yalnızlık duygusu ve enstrümantalizm içeriyor. Albümdeki favori parçalarımız arasında “Camera’s Rolling” ve “Broken Sleep” yer alıyor.


LÉON – Apart

Lotta Lindgren veya sahne ismiyle LÉON, geçtiğimiz sene sahne adıyla aynı adlı ilk stüdyo albümünü yayımlamasının ardından bu sene “Apart” adlı ikinci albümünü dinleyiciyle buluşturdu. Pop tınılarını başarılı bir şekilde ortaya koyan ve müziğiyle harmanlayan müzisyen Amy Winehouse, Janis Joplin, Beyoncé, Sam Cooke ve Stevie Wonder gibi ikonlardan ilham alıyor. Albümdeki favori parçalarımız arasında “And It Breaks My Heart” ve “Falling Apart” yer alıyor.


Ólafur Arnalds – some kind of peace

İzlandalı multi-enstrümantalist Ólafur Arnalds, beşinci solo albümü “some kind of peace”te alışık olduğumuz basit piyano motifleri ve telli enstrümanlarla isminin de ima ettiği gibi huzurlu bir ses manzarası sunuyor. Otuz sekiz dakika boyunca albüm dinleyiciyi adeta nirvana noktasına taşıyor.


Ane Brun – How Beauty Holds The Hands of Sorrow

Ane Brun’un erken dönem çalışmalarındaki samimi dokunaklılığına geri döndüğünü hissettiğimiz “How Beauty Holds The Hands of Sorrow” adlı albümde özellikle piyanonun öncülük ettiği çok katmanlı bir müzikaliteyi hissediyoruz. Oldukça sinematik, hatta bir filmin soundtrackiymişçesine bir izlenim veren albüm Brun’ün belki de en iyi işlerinden biri olarak tanımlanabilir.


Jacob Bellens – My Heart Is Hungry And The Days Go By So Quickly

Bu senenin bir diğer en uzun adlı albümlerinden “My Heart Is Hungry And The Days Go By So Quickly” Jacob Bellens’in beşinci solo albümü niteliğinde. Enstrümantalitenin çok katmanlı olduğu albümde sanki bir müzik grubunun albümü hissiyatını hissediyoruz, ki bu da albümü daha da organik kılıyor. Daha çok doğaçlamalarla tamamlanan albümde kesinlikle bu organikliği dinlerken hissetmek mümkün.


Virkelig – Lengsel blir til gjemsel

Kariyerlerinin başından beri takip ettiğimiz Bodø merkezli Virkelig bu sene ikinci albümü “Lengsel blir til gjemsel”i yayımladı. İlk albümlerine kıyasla daha da olgunlaşmış tınıları duyduğumuz albümde Virkelig daha da rock kapsamında değerlendireceğimiz parçalara imza atmış. “Dynamitt”, “Det frie menneske” ve “Identitetsløse menn” parçaları albümdeki favorilerimizden.


Murmur – Behind Your Back

Tatlı ve ‘badass’ diye tanımlayabileceğimiz Murmur tam da bu çizgideki “Behind Your Back” adlı EP’sini yayımladı. Üç parçadan oluşan EP bolca elektronik ve synthli tınılardan oluşuyor. Murmur’un son bir buçuk senede yazdığı parçalardan oluşan EP’nin ana teması ise modern romantizm. 


Niilas – Also This Will Change

Peder Niilas Tårnesvik’in müzikal alter egosu Niilas, Sami doğasından ve natüralist bakışından etkilendiği “Also This Will Change” adlı ilk albümünü yayımladı. Hiper-modern dünyada yerli ve yok olmaya yüz tutmuş bir kültürün geleneklerini müziği aracılığıyla yaşatan müzisyen gizemli, saf ve dokunulmamış tınıları hissettirmek konusunda adeta bir uzman.


Sin Fang – The Last Shall Be First

Severek takip ettiğimiz birçok İzlanda merkezli projenin içerisinde yer alan Sin Fang, yıllar içerisinde yazdığı ancak hiçbir albümünde uygun bir yer bulamadığı, kazara farkında olmadan yazdığı parçaları için “The Last Shall Be First” adlı albümünü yayımladı. Dinlerken de o çok sesliliği hissettiğimiz albüm bu nedenle müzisyenin diğer işlerine kıyasla farklı bir yerde konumlanıyor.


Ganger – Tro

Canlı performansları da bir hayli büyüleyici olan Ganger bu sene ikinci albümü “Tro”yu yayımladı. Oldukça maceraperest, modern R&B tınılarından ve 80’lerin tınılarından oluşan albüm senfonik synthlerle çok çeşitli bir müzikalite sunuyor.


Oskar Nordbø – The Flood

Bu sene içinde üç tekli, bir EP ve bir albüm yayımlayan Oskar Nordbø durdurak bilmeden üretmeye devam etti ve bütün bunların yanı sıra “The Flood” adlı ilk albümündeki her parça için kısa film tadında müzik videoları yayımladı. Coen Kardeşler’in Inside Llewyn Davis (2013) filmini anımsatan albüm Sufjan Stevens ve Phoebe Bridgers severleri tam olarak mutlu edecek türde.


Siv Jakobsen – A Temporary Soothing

Indie-folk müzisyeni Siv Jakobsen’in ikinci albümü “A Temporary Soothing” birçok iş birliğinin sonucunda ortaya çıkan bir albüm. Prodüktör Chris Bond (Ben Howard, Nick Mulvey) ve miks mühendisi Zach Hanson (Bon Iver, Tallest Man on Earth) gibi isimlerin dokunuşlarıyla harmanlanan albüm, Jakobsen’in müzikal anlamda olgunluğa eriştiği albüm belki de. Korku, anksiyete, değişim ve çabalama gibi samimi keşifleri ve hissiyatları barındırıyor. Albümü dinlerken Siv’in şarkı ve söz yazarlığında da olgunlaştığını fark etmemek imkansız gibi.


Isolated Youth – Iris

İsveçli post-punk grubu Isolated Youth avangardist, yenilikçi ve hayalperest tınıları gitar merkezli bir müzikalite ile dinleyiciye sunuyor. İsveç’in post-punk sahnesinin geleceği olarak kabul gören grup kesinlikle radarınızda olması gereken isimler arasında.


Eirik Aas – Med lyset slukket

Norveç hip-hop sahnesinin heyecan verici genç isimlerinden Eirik Aas bu sene ilk albümü “Med lyset slukket” adlı caz esintili, birçok müzisyenle iş birliği içinde olduğu albümünü yayımladı. Daha önce yayımladığı teklileri ve EP’leri yakından takip ettiğimiz 20’li yaşlarının başındaki Eirik, yıllar içinde daha olgun parçalar üretmeye başlamış diyebiliriz.


boy pablo – Wachito Rico

Norveç ve Şili usulü Mac DeMarco esintileri sunan boy pablo, Norveç sahnesinin girl in red ile birlikte en indie unvanını birlikte paylaşıyor diyebiliriz. “Soy Pablo” albümüyle internette büyüyen ve hızı kesilmeyen bir dinleyici kitlesine ve sayısına ulaşan boy pablo yeni albümü “Wachito Rico”da daha hüzünlü hikayeler anlatıyor. Yine gençlerin ve akranlarının sözcülüğünü üstlenen boy pablo, bunu yine başarılı bir şekilde yapıyor.


Sløtface – Sorry for the late Reply

Haley Shea, Lasse Lokøy, Tor-Arne Vikingstad ve Nils Jørgen Nilsen’den oluşan Sløtface, özellikle Netflix dizisi Sex Education soundtrack’inde yer alarak ününe ün katmıştı, ancak grup punk çevrelerinde bugünün olağanüstü yeteneği olarak kabul ediliyor. Grubun ikinci albümü “Sorry for the late Reply” her zamanki gibi politize ve fışkıran bir enerjiyle dolu. Bu sefer daha kişisel sözlerle grup ikili ilişkileri de politize bir şekilde eleştiriyor. On üç parçadan oluşan albümü gerçekten de dinlerken kendi odanızda punk konserindeymiş gibi hissediyorsunuz, Sløtface’i dinlerken yüksek hissetmemek gerçekten çok zor.


Robert John David – Livet är Enkelt

İsveçli müzik grubu Robert John David daha bir sene geçmeden ikinci albümü “Livet är Enkelt”i dinleyiciyle buluşturuyor. On bir parçadan oluşan albüm indie rock evreniyle Robert’ın analitik kafa yormalarıyla hayat buluyor. Albüm İsveççe olmasına rağmen müzikal renkliliğiyle birlikte aslında dinleyiciye bir şekilde vermek istediği hissiyatı geçiriyor. Robert John David, yeni albümü “Livet är Enkelt”te, ismi hayat kolay anlamına gelmesine rağmen paradoksal bir şekilde hiç de basit olmayan konulara parmak basıyor. Bireyselliğe bir eleştiri ile başlayan albüm sevinç ve sevgi, parti fobisi, ölüm korkusu, gelecek ve din gibi birbirinden farklı ve önemli varoluşsal sorunları irdeliyor. 


Pasha & Coucheron – G.O.L.

Pasha ve Coucheron ikilisi eğlenceli ve dans edilesi parçalarla modumuzu yükseltirken ilk mixtape’leri “G.O.L.”u dinleyiciyle buluşturdu. 90’ların hip-hop ve funk tınılarını elektro pop ile harmanlayan ikili, Norveç’in dağlarında bir kabinde yedi gün boyunca parçalar üzerinde çalıştı ve Coucheron x Pasha projesi hayat buldu. On parçadan oluşan mixtape, aynı zamanda çokça sevdiğimiz ve enerjisine hayran olduğumuz Safario ile de bir düet de içeriyor. Birçok janrı barındıran “G.O.L.” Gorillaz ve Basement Jaxx‘i de bizlere hatırlatmıyor değil.


John Olav Nilsen & Nordsjøen – Det store i det små

Norveç rock sahnesinde kendisine has bir yer edinen John Olav Nilsen liderliğindeki grup, önceki yıllarda Gjengen ile birlikte üç albüm yayımlamıştı. Nordsjøen ile 2017’den beri birlikte çalan John Olav Nilsen, ikinci albümü “Det store i det små”yu müjdeliyor. Norveç’in Grammy Ödülleri Spellemann’da kendini defalarca kanıtlamış grup, ülkede yediden yetmişe herkesin sevdiği ve hatta şarkı sözlerini ezbere bildiği bir grup olarak klasik diyebileceğimiz bir yere sahip. John Olav Nilsen & Nordsjøen’in yeni albümü de aynı heyecanla dinleyici tarafından karşılandı.


GRANT – Vertigo

İsveç’in gelecek vadeden yeteneklerinden GRANT bu sene ülkenin Grammy – Grammi Ödülleri’nde “Yılın En İyi Çıkış Yapan” sanatçısı olarak “Vertigo” sayesinde seçildi ve alternatif pop sahnesinin sevilen isimleri arasında kendine yer edindi. Garage ve house janrlarından etkilenen müzisyen, 90’ların tınılarını da bir hayli seviyor.


Gundelach – My Frail Body

Her işini ilgiyle takip ettiğimiz, ilk albümü “Baltus”e bayıldığımız Gundelach iki senenin ardından ikinci albümü “My Frail Body”i dinleyiciyle buluşturuyor. Zaman içinde görselliğe oldukça önem veren müzisyen, yeni albümünü adeta bir görsel materyal cennetine dönüştürdü ve albümle alakalı pek çok video yayımladı. İlk albümüne kıyasla daha elektronik, daha deneysel bir çizgide ilerleyen Gundelach aynı zamanda tekli olarak yayımladığı Edvard Munch için yazdığı “Bolder” adlı parçasını da albümüne dahil etmiş. Ayrıca albümde hepimizin bayıldığı AURORA ile bir düet de yer almakta.


Ellen Krauss – Pearl

Otodidakt genç yetenek Ellen Krauss, Bruce Springsteen ve Dire Straits etkisinde oluşturduğu ses evreninde, “Pearl” adlı ilk albümünde birbirinden güzel parçalar imza attı. Max Martin ve Carly Rae Jepsen gibi isimler tarafından desteklenen Ellen’in albümüne bayıldık. Gelecek yıllarda ismini sıklıkla duyacağız gibi.


SKAAR – The Other Side Of Waiting

Norveç alternatif pop sahnesinin en yeni ve genç isimlerinden SKAAR, kısa süre içerisinde büyük bir dinleyici kitlesine ulaştı. Ülkenin önde gelen festivallerinde sahne alan, ardından Spellemann Ödülleri’nde takdir gören SKAAR ilk albümü “The Other Side Of Waiting” ile birçok şey başardı bile. Küçük yaşlardan itibaren müzikle haşır neşir olan müzisyen, Norveç’in doğasından, fiyortlarından, dağlarından da pek tabii ilham alıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir