Röportaj: M.I.L.K.

Danimarka’nın Kazy Lambist’i, en keyifli ve en ‘chill’ müzisyenlerinden Emil Wilk veya sahne adıyla M.I.L.K. kısa süre içinde büyük bir dinleyici kitlesine ulaştı. Elektronik funk ve soul tınılarının domine ettiği bir müzik evreni oluşturdu. Jungle ve Rhye gibi müzisyenlerden etkilenen Emil, 2016’da ilk teklisi ‘Following The Sun’ı dinleyiciyle buluşturdu ve ardından ‘A Memory of A Memory of A Postcard’ adlı EP’sini yayımladı. Birkaç yıldır sadece tekli ve EP’ler yayımlayan M.I.L.K. artık ilk albümünü dinleyiciyle paylaşacak kıvama geldi, bu albümle ismini uluslararası sahnede daha da fazla duyuracak. M.I.L.K.’in ilk albümü için şimdiden heyecanlıyız bile. M.I.L.K., geçtiğimiz hafta ayrıca ‘Jet Ski’ adlı bir tekli de yayımladı.

-Hej Emil veya M.I.L.K., nasılsın? Bugünlerde neler yapıyorsun?

M.I.L.K.: İyiyim, çok iyiyim. Gelecek iki ay boyunca albüm üzerinde çalışmak için stüdyoda olacağım. Harika insanlarla çalıştığım ve seyahat edebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Hiç söylenemem.

-M.I.L.K. ne anlama geliyor?

M.I.L.K.: Maybe I Love Kokomo.

-Müziğini dinlediğim ilk andan itibaren Fransız tınılarını hissettim. Diskografinde daha derinlere inince de zaten Fransız müzisyenlerle iş birlikleri yaptığını gördüm. Kendini Fransız müzik sektöründe nasıl buldun?

M.I.L.K.: Aslında bu birden oldu. Fransa’da gerçekten çok vakit geçirdim. Ama asıl olaylar Fransız radyolarının parçalarımı çalmasından sonra gerçekleşti, böylelikle tüm kapılar açıldı. Ya İngiltere menşeili ya da Fransa menşeili plak şirketleriyle anlaşma şansım vardı, ben Fransa’yı tercih ettim. Sanırım orada kendimi daha çok evimdeymişim gibi hissettim. Ayrıca Fransa’da her şey daha iyi. Yemek, şarap, müzik, mimari, kısaca Fransa’da her şey çok daha iyi. Bugün benden yine bir seçim yapmamı isteseler hala Fransa’yı seçerdim. Fransızlar İngilizlere kıyasla daha farklı müzikal yönelimleri seviyor. İngiltere’de her şey standartlaşmış. Ayrıca, bir de Fransız kadınlarının aksanı gibi bir faktör de söz konusu, ne diyebilirim ki.

-Çok yakında ilk albümünü yayımlayacaksın. İsmi ne olacak, albüm hakkında nasıl hissediyorsun? Uzun bir süre sonra albümünü yayımlıyorsun, tekli yayımlamaya kıyasla çok daha farklı hissediyorsundur herhalde.

M.I.L.K.: Çok farklı. Periyodik olarak yayımladığım tekliler ve EP’ler hep albüm için bir ısınma gibiydi. Kendi rafine yaratıcı ekibimi kullandım ve her şeyi birlikte deneyimledik. Şimdi albümü yayımlamak için kendimi gerçekten hazır hissediyorum, ayrıca ekibimden de çok mutluyum. Gerçekten ortaya çıkarmak istediğim ürünü böyle insanlarla çıkarmak isterdim. Ekipte gerçekten başarılı ve aynı zamanda ‘badass’ yapımcılar, çok tanınmayan Mozart çalan virtüöz çocuklar var. Albümün organik bir yapımla derin bir müzisyenlikle nefes almasını istiyorum. Ortaya çıkan parçalardan gerçekten çok memnunum.

-Müziğinde kullandığın tınılar gerçekten çok ‘chill’ ve diğer Danimarkalı müzik gruplarına göre oldukça egzotik kalıyor. Yine de içinde bulunduğun atmosferin müziğini etkilediğini düşünüyor musun?

M.I.L.K.: Uzun ve bitmek bilmeyen soğuk kış gecelerinden gerçekten ilham alıyorum. Bu nedenle çevremden, Kopenhag’dan, oldukça etkilendiğimi söyleyebilirim. Ama müziğim gerçekten kuzeyin tınılarını barındırmıyor. Ayrıca filmlerden, resimlerden, fotoğraftan ve resimden çok etkileniyorum. Hatta müzikten fazla bile diyebilirim.

-Benjamin Biolay ile çalışmak nasıldı? O tam bir Fransız ikonu, ona bayılıyorum.

M.I.L.K.: Benim için bir hayalin gerçekleşmesiydi, kahramanlarımdan birisi. Serge Gainsbourg‘un da yaşayan örneği. Birbirlerinden çok farklı olmalarına rağmen aynı kaliteyi cisimleştiriyor. Birlikte çalıştığımız günlerde ondan gerçekten çok şey öğrendim. Özellikle karakter ve karizma hakkında. Konu müzik veya sanata geldiğinde harikalığa inanmıyorum, Benjamin de böyle düşünüyor sanırım. En baştan birbirimize vaatler vermek bir iş birliğini başlatmak için hiç de iyi sinyaller değildir. Benjamin ile ileride çalışmak için sabırsızlanıyorum, sanırım bu röportajdan sonra ona bir yazacağım.

-Spotify sayfana girdiğimizde İstanbul’da aylık dinleyici sayının çok fazla olduğunu görüyoruz. Daha önce İstanbul’da konser verdin mi?

M.I.L.K.: İstanbul’a gelmek çok isterdim. Birisi beni çağırır çağırmaz hemen bir uçağa atlayıp geleceğim. İstanbul çok güzel bir şehir. Bana emil@goodnews.link üzerinden yazabilirsiniz.

-Müzisyen olarak yaşadığın en zorlu şey neydi?

M.I.L.K.: Doğru ekibi bulmak ve rafine bir süreç. Müzik endüstrisinde bir şeylerden ödün vermek çok yaygın ve ben bundan hiç hoşlanmıyorum. Bu nedenle kendi ekibimi kurmak çok vaktimi aldı. Ancak istediğim ekibi kurduktan sonra diğer etaplar için çok da endişelenmeme gerek kalmıyor. Sadece müziğimi yapıyorum ve görsellerimi üretiyorum.

-En son yayımladığın EP ‘Maybe I Love Kokomo’daki motivasyonun neydi? Blondage ve Benjamin Biolay ile çalıştın bu EP’de. Yayımladığın iki EP arasındaki fark nedir?

M.I.L.K.: İlk EP sahilde ‘chill’ ve harika zaman geçirmek için çok uygun. İkinci EP ise daha çok kuruntularla ilgili.

-Danimarka müzik sahnesini takip ediyor musun? Önerebileceğin Danimarkalı gruplar var mı?

M.I.L.K.: Çok yakından takip ediyorum, harika insanlar var. Ama bu tamamen başka bir yazı konusu.

-İleride iş birliği yapmak istediğin birkaç Fransız grup var mı?

M.I.L.K.: L’impératrice, Paradis, Daft Punk, The Avener, Angele, Romeo Elvis, Lomepal, Benjamin Biolay. Bahsettiğim bazı müzisyenler Fransız değiller ama müzikleri, şarkı sözleri Fransızca. Fransa’da gerçekten bir sürü inanılmaz müzisyen var.

-Liima ile çalışmak nasıldı, birlikte neler yaptınız? Liima’yı en başından beri takip ediyorum, onların deneysel yanı gerçekten çok iyi.

M.I.L.K.: Onlar için bir müzik videosu yönettim arkadaşım Jonas Bang ile. Liima’yı çok seviyorum, harikalar. Müzik videosunu aşağıdan izleyebilirsiniz:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir