De grønne slagtere

 

İskandinav Sineması‘nın, özellikle de İsveç Sineması’nın, önemli bir payına sahip olan kara-mizah filmleri türlü örnekleriyle birçok insanın gönlünü fethetmiştir. Biz de bugün Danimarka’nın küçük bir kasabasında geçen The Green Butchers filmi ile sizleri tanıştırmak istiyoruz. Danimarkalı yönetmen ve yazar olan Anders Thomas Jensen‘in 2003 yılında seyirciyle buluşturduğu filmin başrollerinde özellikle Hannibal dizisinden tanıdığımız ve Jensen’in her filminde gördüğümüz vazgeçilmez oyuncu Mads Mikkelsen (Svend) ve Nikolaj Lie Kaas (Bjorne) var. 46 yıllık hayatına henüz sadece dört uzun metraj film sığdıran Jensen, yazarlığıyla adını defalarca “iyi” işlerle duyurmuştur. Fakat bir o kadar da onun yönetmenliğe ağırlık vermesini dileyen azımsanmayacak bir hayran kitlesi vardır.



Patronlarının kibrinden bıkmış, kasap dükkanında çalışan Svend ve Bjorne artık kendi kasap dükkanlarını açmak istemektedirler. Fakat bunun için feda etmeleri gereken şeyler vardır, Svend için bu sadece evini ipotek ettirmek iken, Bjorne için 7 yıldır bitkisel hayatta olan ikiz kardeşi Eigil’ın yaşamına son vererek mirasın kendisine geçmesini sağlamaktır. Hayatı ölüm ve yaşam arasında keskin çizgide giden Bjorne’ün problemlerden kaçan sakin bir yapısı vardır, öyle ki geçmişi yüzleşmek istemediği yaralarla doludur. Svend ise sürekli terlediği için çocukluğundan bu yana sosyal ortamlarda hep alay konusu olmuştur, bu durum onu hırslı bir insan olmaya sürüklemiştir. Bu hırsı yeni açtıkları kasap dükkanlarının başarısız olmasına asla göz yummayacaktır.

Svend’in başına gelen talihsiz bir kaza ve ondan ayrılan sevgilisi, onu psikolojik olarak dağıtmıştır. Kasaba gelen ilk müşterisi eski patronudur ve Svend bu başarısızlıkları artık kaldıramayacak gibidir. Tüm bu olumsuzluklar aslında büyük bir başarıyı doğuracaktır. Tüm yerel kanallar onunla röportaj yapmak isteyecek ve kapısında uzun kuyruklar oluşacaktır. Peki sırrı nedir? Filmi oldukça ilginç kılan kısmı ise buradadır. Absürt komedi, dram, kara mizah unsurlarıyla filmin akışı oldukça hızlıdır, fakat bir noktada tesadüfi durumlarla dolu olay örgüsü filmi biraz zorlama bir duruma sokar. İçinde barındırdığı mezarlık, mezbaha, sanatoryum gibi ölüm motiflerine rağmen, bu denli seyirciyi güldürebilmek, karanlık havadan uzak bir film sunabilmek Jensen’in kendi tarzını oluşturmasında çok etkilidir.

Sinema eleştirmeni Phil Villarreal‘in dediği gibi;

“Danimarka’nın bir Coen Kardeşleri yoktur fakat bir Anders Thomas Jensen’i vardır ve o da fazlasıyla yeterli.” 

De grønne slagtere



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir