Under Sandet: Nefretten Affetmeye Doğru Giden Yolculuk

Savaş, bize insanların yalnızca sayılardan ibaret olduğunu düşündürür. Milyonlarca insan ölüyordur, ama biz hiç birinin adını bilmeyiz. Savaşa gönderilmeden önce ne yaptıklarını, hangi yemeği sevdiklerini, hangi kıza aşık olduklarını, neye üzülüp neye sevindiklerini bilmeyiz. Bu yüzden, onlar yalnızca askerdir. Birer de kahraman yaftası yapıştırılır üzerlerine. Böylece zorla ölüme gönderilmelerinin bir avuntusu vardır artık. Bir taraf kazandıklarını, diğer taraf kaybettiklerini söyler. Gerçekten öyle midir? Kazanmak için biraz vicdanınızı kaybetmeniz gerekmez mi? Ya da birilerini kurtarmak için diğerlerini gözden çıkarmak? Danimarka yapımı Under Sandet (2015) bize o askerlerden her birinin aslında birer insan olduklarını ve topluma algılatıldığı gibi birer robot olmadıklarını anlatıyor.

II. Dünya Savaşı’nın ardından Nazi Almanyası’nın kaybetmesi ve işgal ettiği ülkelerden çekilmeye başlaması üzerine, Alman askerlerinin arkalarında izler bıraktığı görülüyor. Bu izlerden biri de Danimarka topraklarına döşedikleri mayınlar. Doğal olarak kendi askerlerinin daha fazla zarar görmesini istemeyen Danimarka, Almanya’dan asker gönderilmesini ve mayınların çıkarılmasını talep ediyor. Gönderilen ve asker denilen bir avuç çocuk aç, susuz, hiçbir ihtiyaçları dikkate alınmadan, dinlenmelerine imkan tanınmadan gece gündüz mayın çıkartmaya zorlanıyor. Başlarındaki komutan Rasmussen (Roland Moller), tıpkı savaşların ve medyanın bize düşündürdüğü gibi ilk başlarda çocuklara Nazi Almanyası’nı temsil ediyorlarmış gibi davranıyor. Sanki Almanya tek bir kişiden ibaretmiş ve herkes onun gibiymiş gibi… Zamanla onların birer insan olduğunu fark ediyor. Ama çocuklar teker teker ölüyor. Ailelerinin belki de hiçbir zaman haberi olmayacaktır öldüklerinden, belki de hiçbir zaman kimsenin umurlarında da olmayacaklardır. Arkadaşları, hatta kardeşleri öldüğünde bile mayın toplamaya zorlanmaya devam edeceklerdir. Belki de birkaç saniye sonra parçalara ayrılacaklarını bilerek devam edeceklerdir; hiç umut olmadığını bile bile devam edeceklerdir. Umudunuz yok olduğunda hala yaşıyor sayılır mıyız? Gerçek ile kabus arasındaki çizgiyi ayırt edemeyecek hale gelinceye kadar sürer bu durum.

Yönetmeni Martin Zandvliet’in söylediklerine göre, asıl amaç Danimarka’nın suçlu olduğunu göstermek değil; savaşlarda yalnızca tek bir suçlu tarafın olmadığını göstermek. Nazilerin canavar olmadığını söylemek imkan dahilinde değil, ama bir savaşta geri kalan tarafların masum olduğunu söylemek de imkan dahilinde değil. Zandvliet, filmi hakkında “Bu film, nefretten affetmeye doğru giden bir yolculuk.” sözlerini sarf ediyor. Hikayeden çok karakterlere önem veren ve karakter derinlikleriyle hikayeye gerçekçilik katan yönetmen, bize en büyük duygusal çöküntüyü de bu sayede yaşatıyor. Karakterleri tanıdıkça onlara daha çok bağlanıyor; onlarla empati kuruyor, adeta göz temasıyla anlaşıyoruz. Her birinin ölümüyle de yıkılıyoruz. Tüm bu karakter derinliğini amatör oyuncularla yaratmayı başardığı için de izleyicinin ve eleştirmenlerin yönetmene olan saygısı inanılmaz artıyor. Yine Zandvliet’in söylediğine göre, oyuncular hangi karakter için seçildiklerini bilmiyorlardır ve tamamen onların kişiliklerine uygun olarak kast seçimleri yapılır.

Görüntü yönetmenliği de Under Sandet’in etkileyici olma nedenlerinden biri. Zandvliet bu görevi eşi Camilla Hjelm Knudsen’e bırakıyor ve gerçekten ona güvenmesinin bir nedeninin olduğunu öğrenmiş oluyoruz. European Film Awards’da European Cinematographer ödülüne layık görülen Camilla Hjelm’in bu ödülü sonuna kadar hakettiğini net bir şekilde görebiliyoruz. Ayrıca European Film Awards’da En İyi Kostüm ve En İyi Makyaj ödüllerini de kapan Under Sandet, Oscar’da En İyi Yabancı Dalda Film ödülüne de aday olan filmlerden biri.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir