İzlanda hakkında ilk düşündüğünüzde aklınıza mutfağı gelmeyebilir ancak denemeye karar verdiğinizde temelinde balık ve kuzu eti olan eşsiz lezzetlerle karşılaşacağınız kesin. Biz de bu deneyimi Reykjavik’in meşhur aile restoranı olan Café Loki’de yaşamaya karar verdik. Ünlü kilise Hallgrímskirkja manzaralı Café Loki bizi girişteki tabelayla “Velkomin”, “Welcome” ve “Merhaba” diyerek karşılayınca gece boyu hissedeceğimiz samimiyetin ilk anını yaşamış olduk.
Menüde gözlerimiz İzlanda’nın en meşhur yemeklerinden biri olan et çorbasını ararken birden “Icelandic Braveheart” diye bir şeyle karşılaştık. İçerisinde Brennivíns shot (bir tür likör), tereyağlı çavdar ve bazlamaya benzeyen ekmekler, kuru balık ve fermente edilmiş köpek balığı eti bulunuyor. Et çorbasıyla birlikte “Icelandic Braveheart” sipariş etmeye karar verdiğimizde gelen garson yeterince cesur olup olmadığımızı sordu ve böylece macera başladı.
Öncelikle klasik bir İzlanda lezzeti olan et çorbasının sadece basit bir çorbadan ibaret olmadığını söylemekte fayda var. İçerisinde küçük ancak fazlaca et parçaları olan bu çorba ayrıca patates ve havuçla birleşince ana yemek doyuruculuğuna sahip olduğunu söyleyebiliriz. Et, patates ve havucu önden bitirirseniz de üzülmeyin, çorbanın arda kalan suyun bile eşsiz bir lezzeti var.
Et çorbasından son kaşığı da aldığımızda sıra gecenin en unutulmaz lezzeti olan “Icelandic Braveheart”a geldi. Ancak bu eşsiz lezzeti tatmak öyle kolay değil. Öncelikle tabağı servis eden garsona az sonra vereceği talimatların hepsini uygulayacağınıza dair söz vermeniz gerekiyor. “Söz” dedikten sonra ise talimatlar başlıyor:
1.Kokla: İşe içgüdülerimizden yola çıkarak yiyeceğimiz şeyi koklayarak başlıyoruz. Fermente edilmiş köpek balığı etinin keskin kokusunu aldıktan sonra belki yemekten vazgeçmek isteyebilirdik ama o sözü vermiştik bir kere.
2.Çiğne: Bu aşamada yapılacak en doğru hareket kokuyu unutmaya çalışmak ve belki burnunuzu tıkamak olabilir. Çiğnemeye devam ettikçe ağzı gerçekten keskin, acımsı bir tat sarıyor.
3.Brennivíns zamanı: Özel İzlanda likörünün bir köpek balığıyla baş etmenin en iyi yolu olduğunu da bu macera sırasında öğrenmiş olduk. Çiğneme sırasında gelen “artık devam edemeyeceğim” hissi Brennivíns’den bir yudum alınca yerini zafer kazanma hissine bıraktı.
Zorlu geçen 3 aşamalı görevden sonra kendimizi gerçek birer İzlandalı gibi hissetmenin verdiği gururla yemeğimizin geri kalanını öğrendiğimiz talimatları kendi kendimize uygulayarak keyifle bitirdik. Tabağımızın kenarında yer alan minik İzlanda bayrağı da gecenin hatırası olarak bizimle kaldı. Sizin de yolunuz Reykjavik tarafına düşerse bu mütevazı aile restoranında gereken sözü verip ömür boyu hatırlanacak lezzetleri tadabilirsiniz.