Kopenhag’ı Fetheden Felemenk Mimarisi

En by i byen: Christiania for dig og mig.

Özgür olabileceğin bir şehir,

Şehir içinde şehir,

Senin için ve benim için bir şehir.

Koyun edasıyla üniversite sınavlarına hazırlanmışsanız bu yazıyı seveceksiniz; çünkü, biz bol dedikodu, az ansiklopedik bilgi severiz: 2. yeniciler bizim için argümanlarından çok, Edip Cansever’in Tomris Uyar’a aşkıdır; milli edebiyat ise Kısakürek’in solculuktan aşırı sağcılığa geçişidir.

Hikayemiz, yaklaşık bin yıl önce küçük bir ticari merkez olan Kopenhag‘da geçiyor. Şehrin yükselişi 12. ve 13. yüzyılları buluyor. Yazının parlayan yıldızı ise Dördüncü Christian. (İkinci Abdülhamit’e benzettim halk tarafından bol sevilen bir hükümdar olması açısından.) Bilmemiz gereken ilk şey, bu hükümdarın Kopenhag’ı İskandinavya’nın ticari, ekonomik, askeri, dini ve kültürel merkezi yapmak istediği, ikincisi prestijini artırmak amacıyla çok fazla binanın inşa edilmesine öncülük edişi, üçüncüsü Flemenk (Hollanda) hayranlığı ve sonuncusu da Christiania bölgesinin yaklaşık yüzde doksanının onun tarafından kurulduğu.

Christian, hükümdarlığı boyunca hırslı bir şekilde Danimarka ekonomisini kendine yetebilir hale getirmek istiyor. Bu amaçla birçok denizaşırı ticaret yapabilme hakkı satın alıyor, savaşlar yapıyor, surları genişletiyor ve şehirde birçok bina inşa ediyor.

800px-gamle_frederiksborg_c_1585

Burada dipnot olarak düşmek istiyorum ki Kopenhag’ın en meşhur yönlerinden biri çok fazla yangın geçirmiş olması. Hatta sadece Kopenhag değil, daha önce Norveç’in başkenti olan Oslo’nun da yanmaya yatkın olduğunu ve hatta 1624 yılında çıkan yangından sonra Oslo merkezinin taşındığını ve adamımız IV. Christian tarafından tahkim edilerek tekrar kurulduğunu duymuştum. IV. Christian, bölgeyi kurtarmasının ardından kendi anısına belediye kuruluyor ve Christiania adı veriliyor. Zaman içerisinde Norveççe dili kelimeyi eviriyor ve 1870lerden 1920lerin ortasına kadar belediyenin adı Kristiania olarak kalıyor.

Kopenhag’a dönecek olursak, yangından sağ kalmış çoğu binanın yaptıranı IV. Christian, Almanya’dan ve Hollanda’dan mimar getirtiyor. Bu da benim Kopenhag’a adım atmamla beraber “Ne kadar da Amsterdam’a benzeyen kısmı var” diye düşünmemi açıklıyor. O zamanların ticari merkezi olan Amsterdam’ın yerine geçme isteği ve mevcut Flemenk hayranlığıyla beraber IV. Christian, şehre Amsterdam havası katmak için elinden geleni yapıyor. 1648 yılında hükümdar öldüğünde ise ekonomiyi taç giyme töreninde bulduğu halde, mimariyi ise çok daha ileri bir noktada bırakıyor. Ekonomi arka arkaya yapılan savaşlardan dolayı çok gelişmiyor belki ama geriye birçok ihtişamlı, görkemli bina ve stil kalıyor. Bazıları şunlar:

Frederiksborg Sarayı, Flemenk mimar Hans van Steenwinckel the Elder tarafından,

frederiksborg_slot_barokhave_foto_slke

Rosenborg Sarayı, Flemenk ve Dan mimar Hans van Steenwinckel the Young tarafından,

Rosenborg Slot, Danmark

Trinity Kilisesi, Flemenk ve Dan mimar Lorenz van Steenwinckel tarafından yapılıyor.

116158374

Børsen, Menkul kıymetler borsası binası IV. Christian’ın zamanın ticari merkezi olan Amsterdam’dan liderliği alarak Kopenhag’ı yeni ticari merkez haline getirmeyi amaçlaması üzerine yapılıyor. Mimarı yine Flemenk ve Dan mimarlar, Lorentz ve Hans van Steenwinckel the Younger.

borsen_robert_thomason

(The Church of Our Saviour) IV. Christian, Kurtarıcı Kilisesi’nin şehrin her tarafından görülmesini istiyor. Yine Flemenk Barok stilinde inşa edilen “The Church of Our Savior”un mimarı bir şehir efsanesine göre merdivenlerin saat yönünde olmadığını tepeye çıkınca fark ediyor ve kendini aşağı atarak intihar ediyor.

Church of Our Saviour is a baroque church in Copenhagen, Denmark, most famous for its corkscrew spire with an external winding staircase that can be climbed to the top

4. Christian’dan yeterince bahsettiğime göre artık adım adım Christiania’ya yaklaştığımızı duyuruyorum. Burnunuza biraz doğa ananın bonkörlüğünün kokusu geliyor. (cherry domateslerden bahsetmiyorum) Amsterdamvariliği sadece bu kokudan değil; kanalın üzerinden, Børsen binasının yanından ve biraz ilerinizde The Church of Our Savior’ı görerek geçerek bölgeye ulaşıyor oluşumuzdan.

Christiania’nın kuruluş hikayesini anlamak için, 20. yüzyılda artık pahalı bir şehir olan Kopenhag’ı bilmek gerekiyor. Burda, halkın refah seviyesi yüksek ama bunun karşılığında gelirlerin 1/2 ile 2/3’ü arasında değişen bir tutara tekabül eden yüksek vergiler ödemekle yükümlüler. İnsanlar yaşadıkları binanın dahi vergisini ödüyor ve bu durum en çok gençleri zorluyor. Çözüm olarak birçok genç Dan aynı binada tuvaleti ve mutfağı paylaşarak küçücük evlerde yaşıyorlar ama bu dahi onları masrafların altından kurtaramıyor. Birçok Dan, şehir merkezinden taşınıp, nispeten daha şehir dışında bir bölge olan, bizim bugün Christiania diye bildiğimiz bölgeye yerleşiyorlar.

Bu sırada, dış dünyada nükleer silah kullanılıyor, Vietnam Savaşı yaşanıyor, Nato kuruluyor ve bunlara karşı olan bir grup genç devamlı protesto düzenliyor. Dış dünyadan ve hayatın pahalılığından memnuniyetsizlik, bu gençleri eski bir askeri üs olan binalara yerleşmeyle sonuçlanıyor. “Bir süreliğine kalalım” düşüncesiyle ofislerde, binalarda kalmaya başlayan Hippiler askerlerden kalan suyu ve elektriği kullanabileceklerini de fark edince bu çekici bölgeden ayrılmaya yönelik düşüncelerinden vazgeçiyorlar. Bu grubun öncelik ettiği yerleşim, şehir standartlarına uyum sağlayamayan diğer genç gruplara ilham veriyor. Çok kısa bir süre içerisinde çok fazla kişi buraya taşınmaya başlıyor. Artan kişi sayısının yarattığı kaçınılmaz sorunların, bir divan topluluğu oluşturularak çözümlenmesi planlanıyor. Bunun üzerine oluşturulan kural eğer bölgede vergi ödemeden yaşamayı bir koşula bağlıyor: Topluluğa katkı sağlamak.

Danimarkalıların “Kural koyulduysa uymak zorundasın” anlayışı Christiania’da da hakim. Topluluğun kurallarını ve felsefelerini ne kadar önemsediği bir ihbar olayında ortaya çıkıyor:  Topluluk felsefe olarak, kokain gibi daha sert uyuşturucalara karşı; ancak, bölgede benzeri maddeleri satan bir grup bütün ihbar tehditlerine rağmen bu işten vazgeçmiyorlar. Uyarıyı ciddiye almayan grup, divan tarafından polise şikayet ediliyor ve bir baskın sonucu yakalanıyor.  Anarşistin anarşistliğini yapan grubun yakalandığı bina ise ücretsiz rehabilitasyon kliniğine dönüştürülüyor.

Peki, Danimarka Hükümeti nasıl kabul etti böyle bir şeyi? Vergi ödemeyen bir topluluğu kabul eden bir sistem nasıl ortadan kaldırılmadı? Söylenene göre, Danimarkalılar bu alanı biraz sosyal deney olarak gördü ve istedikleri zaman kapatabileceklerini düşündüler. Ama hikayenin sonunu biliyoruz, yanıldılar. 1970lerden beri, Christiania bölgesinde yaşayanlar yerleşkelerini savunuyor ve bırakmıyorlar.

christiania2

Şuan ise birçok Danimarkalı, bölgede neler yapıldığını biliyor ama gözlerini yumuyor, bilmiyormuş gibi yapıyor. Cannabis Sativa standlarda satılıyor ancak hala illegal. Yılda dört ile beş sefer arasında polis baskını oluyor; ancak, hayat normale yaklaşık 20 dakika içerisinde geri dönüyor. Politikacıların bazıları alanı kapatmaya yönelik söylemlerde bulunsalar da, Christiania her yıl yaklaşık bir milyon turist çekiyor ve bu politikacılar konuşmalarını “Ülkemize gelin, bizi ziyaret edin” diyerek bitiyorlar. Böyle duyulunca çok inandırıcı değiller kapatma konusunda.

Durum böyle olmasına rağmen, doğal olarak birçokları bölgeyi liberalliğinden uzaklaştırmak daha “fancy” hale getirmeye, etrafına daha kurumsal binalar koyarak izole etmeye çalışmış. Bu projelerden bir örnek: Opera Binası. Opera binası çok zengin bir iş adamı olan Arnold Peter Møller tarafından yapıldı. Bahsettiğimiz bina yaklaşık 500 milyon Amerikan doları tutarında ve Kopenhag’ın en pahalı yapılarından biri. Simpsons’daki Mr. Burns karakterine benzetebileceğimiz Møller’in şehirde sevmeyeni bol. Bunlardan biri de Opera Binasının mimarı, Jørn Utzon. Mimar, Møller’den intikamını, Møller’in milyon dolarlar yatırarak Christiania bölgesini göşterişiyle örtmek için yaptırdığı binaya, Christiania’nın bayrağını yaparak alıyor. Bayrak özellikle geceleri net bir şekilde görülebiliyor.

7489281064_29565164ea_b2000px-flag_of_christiania-svg

Günümüzde Christiania’da 1000’den az kişi yaşıyor; çoğu ya orda doğmuş ya da orda evlenmiş kişiler. Alana adımınızı attığınızda dikkat etmeniz gerek üç şey:

  1. Eğlenmek
  2. Koşmamak
  3. Fotoğraf çekmemek (Cannabis henüz hala illegal)

Yazının sonunda bol ansiklopedik bilgi, az dedikodu anlattığımı fark ediyorum. Bir sonrakinde, kabak çekirdeklerimi alıp bilgisayar başına oturacağım ve saray dedikodusu anlatacağım, söz veriyorum.

Yazar: Şayen Özkil

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir