Röportaj: Ola Fløttum

‘Louder Than Bombs’ benim için oldukça kolay bir yolculuktu, çünkü filmin hikayesi kendi hayatımla birçok yönden ortak noktalar taşımaktaydı. Bu nedenle hikayeye kolaylıkla bağlandım ve kalbimden geçen yolu takip ettim. 

Norveçli rejisör Joachim Trier‘in nev-i şahsına münhasır sineması sayesinde tanıdığımız Ola Fløttum, başka bir deyişle The White Birch‘ün beyni, “Oslo, 31. August”, “Reprise” ve “Louder Than Bombs” gibi filmlerin soundtrackleriyle tanınıyor. Trier’in filmlerinde müzik kullanımına oldukça önem verdiğini zaten biliyoruz, bu noktada Trier hayata geçirdiği her işinde Ola Fløttum ile çalışmadan edemiyor. Nitekim uzun yıllardır birlikte çalışan ikili, en son “Thelma” filminde beraberdi. The White Birch’ün akıllarımızdan çıkaramadığımız o depresif tınılarından hareketle biz de Ola Fløttum ile müziği, İskandinav film endüstrisi ile ilişkisi ve büyüleyici soundtrackleri hakkında konuştuk.

-“Lamentation” benim için tüm zamanların en iyi şarkılarından biri. Oldukça depresif bir şarkı olduğu söyleyebiliriz, ama iyi bir anlamda. Bu parçayı bestelerken nasıl bir ruh hali içerisindeydin?

Ola Fløttum: “Lamentation” ile kendimi ‘anlamsızlık’ duygusuna tamamen adamaya karar verdim, sanırım hepimiz belli bir seviyede bununla mücadele ediyoruz, dünyadaki bütün güzelliklerin bir şekilde yok olacağı gerçeği ile karşı karşıyayız. Bir yanda doğanın ve hayatın güzelliklerini, parlamasını ve ortaya çıkmasını, çok seviyorum. Fakat bir parçam da bütün bunların anlamsız olduğunu söylüyor. Bu parça için de bu hissiyatlarım benim sesim oldu. “Lamentation”u önce Joachim Trier’in “Oslo, 31. August” filminde kullandık, filmde tabii sözsüz bir versiyonu vardı. O zaman daha sözleri tamamlamamıştım, sadece vokal sesleri vardı. Daha sonra Joachim ile yeniden yollarımız kesişti, uzun yıllardır The White Birch demolarımı takip ettiğini söyledi ve bu parçaya aşık olduğunu söyledi ve onu olduğu gibi kullanmak istedi, “Lamentation”ın sözleri yoktu, bunun için yeterli vakit de yoktu. Film bittikten sonra sözleri yazmaya karar verdim, bunu da elbette filmden etkilenerek yaptım. Umarım bu parça sayesinde insanlar içlerini döküp rahatlarlar.

-Nasıl müzik yapmaya karar verdin? Hayatında herhangi özel bir olay, belki bir müzisyen veya duyduğun bir müzik mi etkili oldu?

Ola Fløttum: Çocukken çok klasik müzik dinlerdim, babam sürekli müzik yapardı ve piyano çalardı. Müzik benim çocukluğum için anahtar maddeydi, çok seviyordum, ancak çok uzun zamandır başkalarının müziğini çalma fikri benim pek ilgimi çekmiyordu. Başkalarının yaptığı müziği çalmak istemiyordum, kendi parçalarımı yaratmak istiyordum. Elbette birkaç çocuk şarkısı hariç, kendi parçalarımı çalamayacağımı düşünüyordum. Kibirli olmak istemiyorum ama bu da benim kişiliğim. Belki biraz kulağa aptal gelebilir ama bence başkalarının müziğini kopyalamak tıpkı bir bakım, yenilenme süreci gibi. Uzun yıllar umutsuzdum, ilk zamanlarda yeni bir şey yaratmak ve onun sonsuza kadar sürecek bir iş oluşu benim için oldukça stresliydi.

-Filmler için müzik bestelemeyi mi yoksa sadece müzik yapmayı mı tercih edersin? Bir soundtrack bestelerken nasıl düşünüyorsun? “Louder Than Bombs”u bestelerken aklından neler geçiyordu? 

Ola Fløttum: İkisini de yapmaktan oldukça memnunum, ama sanırım kendi müziğimi yaratırken insan olarak kendimi çok daha dengeli hissettim ve daha çok tatmin oldum. Her zaman büyük sorunlarla uğraşan baş karakterlerle çalışıyorum ve onların aklından geçenleri anlamaya çalışmak çok fazla enerji gerektiriyor. Sevdiğim için kendime yeni bir şarkı yazdığımda, her zaman bana büyük mutluluk verir. Filmler için soundtrackler yaratarak faturalarımı ödüyorum, nitekim bu da epey eğlenceli bir iş. The White Birch benim kutsal çocuğum, örneğin daha fazla kayıt satmak için müziğimi asla başka formlara sokmam, kendime karşı dürüst olmak ve kalbim bana ne diyorsa onunla yüzleşmek benim için çok önemli. Yıllardır bu nedenle yayımlamadığım çok parça oldu, hatta aralarında birkaç pop şarkı da var. O parçaları yayımlasaydım kendimi hiç huzurlu hissetmeyecektim.

Bir soundtrack bestlediğimde oldukça sezgisel yaklaşmaya çalışırım. Kendimi baş karakterin yerine koyuyorum ve onun hissiyatlarının derinliklerinde savaşmaya çalışıyorum, aynı zamanda kendime neden burada müzik gerektiğini soruyorum, eğer ki bu sorunun cevabı “Evet, müzik gerekiyor.” ise zaten orada olan duyguları nasıl zenginleştirebileceğim üzerine kafa yoruyorum. Anahtar her zaman hikayeye odaklanmak ve temel olarak kendi kompozisyonunuzda kaybolmak istemiyorsanız, neler olduğuna dikkat etmektir. Bazı zamanlar müziğin kendisinin filmden daha az ilgi çekici olduğunu ancak aynı zamanda filmi mümkün olduğunca iyi hale getirdiğini kabul etmelisiniz ve sonra müziğini öldüresiye sevmelisiniz ve filme sadık kalmalısınız. ‘Louder Than Bombs’ benim için oldukça kolay bir yolculuktu, çünkü filmin hikayesi kendi hayatımla birçok yönden ortak noktalar taşımaktaydı. Bu nedenle hikayeye kolaylıkla bağlandım ve kalbimden geçen yolu takip ettim.

-Joachim Trier ile çalışmak nasıl? Hep onunla çalışıyorsun, hatta ben müziğinin Trier’in filmlerinin bir tamamlayacısı olduğunu düşünüyorum. Hatta müziğin ve Joachim’in görüntüleri olabilecek en iyi ikili bile olabilir. “Oslo, 31. August”u senin müziğin olmadan kesinlikle hayal bile edemiyorum. 

Ola Fløttum: Joachim müziğe çok ilgi duyuyor ve müzikal fikirlerini paylaşması için zengin bir dile sahip. Skor müziğinde de benzer zevklere sahibiz, bu nedenle ikimiz de hep aynı yönde ilerleme eğilimindeyiz. Aynı zamanda ikimizin de uzun zamandır birlikte çalışıyor oluşu oldukça iyi bir şey, eski iş birliklerimizdeki süreci örnek alarak hemen bunun üzerine yeni bir şey inşa edebiliyoruz. Filmler için müzik yazarken besteci ve yönetmen arasında güçlü bir güven bağı olması gerekir. Böylece fikirleriniz, karakterleri ve hikayeyi duygusal olarak bağlamanız için kendinize izin verebiliyorsunuz, elbette filtreler olmadan. Joachim belki de çalıştığım en kolay yönetmen, belki de bu nedenle hep onunla çalışıyorum. Ve elbette bu hayallerdeki bir senaryo.

-İçinde bulunduğun çevrenin müziğini etkilediğini düşünüyor musun? 

Ola Fløttum: Eğer istiyorsan, Norveç’te huzuru birçok yerde bulabilirsin. Çocukluğumdan beri kendimi doğanın kalbinde çok iyi hissediyorum. Bu, modern uygarlığın temposuna iyi bir kontrast oluşturuyor ve aynı zamanda Oslo gibi büyük bir şehirde büyüyorsun. Doğa, sanırım aklımı açmama ve daha sessiz bir ortamda müzik yapmama yardımcı oluyor. Ama müzik yaratmak benim için gerçekten çok içe dönük bir süreçtir, her şey beynimde, bağırsaklarımda, kalbimde ne olup bittiğiyle ilgili, kendimi dünyaya kapatmaya çalışıyorum ve nihayetinde hazır olduğumda mağaramdan çıkıyorum.

-Oslo’dan sonra İstanbul en çok dinlendiğin ikinci şehir. Bunun hakkında ne düşünüyorsun, daha önce İstanbul’a geldin mi? 

Ola Fløttum: Bence bu çok havalı! İstanbul neden müziğimi diğer şehirlere göre daha çok seviyor bilmiyorum ama buna bayılıyorum. Türkiye’de çok güçlü bir müzik geleneğiniz var, bu nedenle çok gururlandım. İstanbul’a daha önce gelmedim ama uzun zamandır radarımdaki şehirlerden. Birçok anlamda çok önemli bir şehir.

-Aslında İskandinav film endüstrisindeki birçok rejisörle çalışıyorsun. Film endüstrisinde en çok neyi seviyorsun? 

Ola Fløttum: Yaratıcı zihnimi harekete geçiren bir iş yapabilmeyi seviyorum ve anlatılması gereken önemli hikayelere hayat vermeyi seviyorum. İnsanların işimi takdir etmesini seviyorum, bu yüzden müzik besteleyerek yaşayabilirim. Sadece bir sanatçı olarak kalmaya devam etseydim hayatımı devam ettiremezdim, ancak bugün gayet iyi gidiyorum, müzik besteleyerek hayatımı devam ettirebiliyorum, filmler için müzik bestelemek bana para kazandırıyor. The White Birch de bana huzur veriyor ve umarım elbette bazı insanlar için de.

-Sanırım The White Birch için artık beste yapmıyorsun. Seni durduran şey neydi?

Ola Fløttum: The White Birch’den asla vazgeçmeyeceğim, bu doğrudan vakit bulmakla ilgili. Son iki albüm arasında dokuz sene var, şimdiyse “The Weight of Spring” üzerinden üç yıl geçti. Birkaç şarkı yazdım ve bir sürü fikrim var, söz veriyorum daha fazla parça gelecek.

-Her zaman en sevdiğim müzisyenlerin şu günlerde neler dinlediğini merak etmişimdir veya en sevdikleri müzisyenleri. 

Ola Fløttum: Benim kesinlikle birçok favori grubum var, ancak bugün için Smog/Bill Callahan‘ı seçerdim. Mutlaka dinlemelisin!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir