Bronson

Geçtiğimiz yıla The Neon Demon filmiyle damga vuran Nicolas Winding Refn, Danimarka’nın en önde gelen auteur yönetmenlerinden birisi olarak her geçen yıl kendini ön plana çıkarıyor. Arkasında neredeyse hiç “başarısız” film bırakmayan Refn, bundan sonra da çarpıcı filmleriyle isminden çokça söz ettireceğinden şüphemiz yok. Annesi görüntü yönetmeni Vibeke Winding, babası ressam ve kurgucu Anders Refn olan yönetmen çocukluğundan bu yana sinema içinde büyümüş.

Kendisiyle oldukça barışık olan ve samimi açıklamalarda bulunan Refn, disleksi hastalığı (öğrenme bozukluğu) sebebiyle 13 yaşına kadar okuma zorluğu çekmiş. Bir röportajında ise “Ben renk körüyüm, dolayısıyla ara renkleri seçemiyorum. Filmlerimin renklerinin bu kadar kontrastlı olması bu yüzden. Başka tonlarda olsalardı, zaten göremezdim.” diye ifade etmiştir. Filmlerinin en dikkat çekici yanı, renkleri ve yer verdiği imgeler olan yönetmenin neden bu açılardan bu denli başarılı olduğunu anlayabiliriz. “Eksiklikleri” avantaja çevirerek bu noktada ön plana çıkmak Refn’in bir başka başarısı.

Hikayesi gerçeğe dayanan Bronson (2008), en büyük hayali ünlü olmak olan ve şöhreti suçlu rolü üstlenerek hapishanede yakalamış birinin öyküsü. Hayatını bir sahnede, seyircilerin önünde “tek kişilik dev gösterisi” ile sunan Bronson, hikayesini çocukluğundan başlayarak anlatmaya başlıyor. Sadece 7 yıl ile yargılanarak girdiği hapishane, belirsiz süreli olarak konakladığı yere, onun tabiriyle bir otel odası haline dönüşüyor. Film boyunca kafeste ve parmaklıklar arkasında gördüğümüz Bronson, kendini “İngiltere’deki en tehlikeli mahkumum!” olarak tanımlıyor. Dikkat etmemiz gerek ki, suçlu değil “mahkum.” Çünkü hayatında bir adamı “dahi” öldürmemiş fakat “en tehlikeli” olabilen kendisiyle barışık bir adamdan bahsediyoruz.

İçinde oldukça rahatsız edici sahneler barındıran film, çok da göze sokmadan sistem eleştirisini yapmayı ihmal etmiyor. Suçlunun, neden suçtan sıyrılamadığına dair ipuçları bırakıyor Refn. Bronson’un bitmek bilmeyen gardiyan mücadelesi onu yormuyor, hatta oldukça rutine dönen bu durum, Refn’in filmlerinden ayrılmayan “şiddet” unsurunu devamlı tekrarlar duruma getiriyor.

Filmde saygı duruşunda bulunmamız gereken ve bahsetmediğimiz takdirde büyük bir haksızlık yapacağımız iki durum var ki, öncelikle Bronson karakterine hayat veren Tom Hardy. Kusursuz bir performans sergileyen aktörü “British Independent Film Festivali”, En İyi Aktör ödülünü vererek taçlandırıyor.  Bir diğeri ise Kubrick ile çalışan “Eyes Wide Shut” filminin de sinematografisini üstlenen Larry Smith. Filme yaptığı o güçlü dokunuşu her dakikada hissetmek mümkün.

Her açıdan güçlü ve başarılı bir film olan Bronson, Refn’in filmografisinde önemli bir yere sahip. Özellikle Nicolas Winding Refn sinemasını seven izleyiciler ve en başta özgün bir film izlemek isteyenler için Bronson’dan daha iyi bir tercih olmayacağını savunuyor ve iyi seyirler diliyorum!

Hayal kurmayı sevenler için özel playlist; İyi Hayaller

#Spotify #Playlist
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir