Ólöf Arnalds İstanbul’da İdi

‘’Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar..’’

Bu konser için beylik sözler etmeye gerek yok bana kalırsa, olması gerektiği gibi oldu bitti kısa, öz ve yoğun.. zaten başka bir şey vaad etmemişti bu konser Ólöf arnalds’ı ve o coğrafyanın müziğini tanıyanlara. Öyle İzlanda’nın büyülü sesi gibi standart betimlemelere ise hiç gerek yoktu o yüzden bu yazı böyle bodoslamasına, ne hissettirdiyse onu aksettirmeye çalışarak yazıldı.

Ólöf Arnalds beklediğim gibi ufak bir gecikmeyle ama olabildiğince mahcup bir şekilde, orta yaşını geçmiş ama çaldığı gitarı ve şarkıları artık özümsemiş bir gitarist ile sahnede yerini aldı. Biz izleyenler de onların bu mahcupluk ve naifliğinden daha çıkmadan etkilenmiş olarak zeminde uzun oturarak yerlerimizi aldık. Neleri çaldı gibisinden bir set list detayına gir(e)meyeceğim keza daha önce çokça dinlemiş olmama rağmen bazı şarkıların adını hala bilmiyorum, bildiklerimi de telaffuz edemiyorum.

Neyse, derken sahnedekilerin terapisi başladı. Çünkü herkes oturuyordu, onlar çalıyordu ama onlar kime çaldığını görmüyordu belki de görmek istemiyordu çünkü rahattılar ve oldukları gibiydiler, tamamıyla Kuzeylilerdi. Zaten olmasını istediğim ve beklediğim metre kare başına düşen insan sayısı da azdı yani bir yerde adeta İzlanda’daydık. Ólöf Arnalds sesini, gitarist abi ise gitarını deniyordu adeta. Hatta bana kalırsa kendi aralarında izleyenlere çaktırmamaya çalıştıkları küçük aşık atışmasını yapıyorlardı. Velhasıl yaklaşık bir buçuk saat süren konserden arta kalan kaçmaya çalıştığım standart tabire tekrar geri dönmek gibi olacak ama yüzdeki tebessüm oldu. Zaman zaman insanları da olanca mahcubiyetini de katarak şarkılara eşlik ettirdi ve hali hazırda oturan güruha bir nevi ninni görevi gördü bu katılımlar.

En sonunda konser bittiğinde teşekkürünü edip sahneden çekilirken herkesin istediği tek bir şey vardı, Surrender. Herkes kapanışı onunla yapması için olabildiğince düzeyinde alkışlarla Ólöf Arnalds’ı sahneye geri çağırdı ve tekrar sahneye çıktı ama Surrender’ı çalmayı kibarca red etti ve işte orada konser tam anlamını buldu, çünkü insan yapmak istemediği bir şeyi yapmayı istememesi gibi o da çalmak istemediği bir parçayı çalmayarak açıkcası içimde sağlam bir yere oturdu ve Surrender başka bahara kaldı içinde kendi ‘’litost’’unu barındırararak.

“Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta, Her şey naylondandı o kadar..” Turgut Uyar- Geyikli Gece
“litost” Milan Kundera-Gülüşün ve Unutuşun Kitabı

Yazar: Onur Erbil

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir