Salmer Fra Kjøkkenet

”1944 yılında, İsveçli ev kadınları ve ev ekonomisi öğretmenleri Ev araştırma enstitüsü’nü kurdular. Burada bilim insanları mutfak eşyaları ve metotları üzerinde deney yapıyorlar.” Türkçe’ye “Mutfak Hikayeleri” adı ile çevrilen film bu cümlelerle başlıyor.

10841163_10152575117403920_176473146_n

2. Dünya savaşından sonra İsveçli kadınlar üzerinde yaptıkları gözlemler sonucunda mutfakta iş gören kadınların bir yıl içerisinde mutfakta yürüdükleri mesafenin İsveç’ten Kongo’ya kadar olduğunu hesapladıktan sonra bunu kuzey İtalya’ya yürüme mesafesine kadar indirgemeyi başaran İsveç’li bilim insanları sırada ki denek olarak Norveç’li bekar erkekleri gözlemlemeye başlayacaklardır. Ancak gözlem metodu gerçekten sıradışıdır. Gözlemciler, mutfakta kendi getirdikleri tenis hakemi sandalyesine benzeyen Ikea vari bir oturakta oturarak gözlenen insanın mutfaktaki hareketlerini ayrıntılı bir şekilde not edecekler Aynı zamanda bu iki kişi deneyin sağlığı açısınıdan kesin surette birbirleriyle herhangi bir şekilde iletişimde bulunmayacaklardır. Ana karakterler olan gözlemleyen (Folke) ve gözlemlenen (Isak) arasında ki ilişki başlarda deneyin gerektirdiği resmiyettedir. Özellikle savaş yaralarının yavaş yavaş kapandığı döneme de tekabül eden film ikili arasında ki ilişkinin soğukluğuna neden olan etmenlerden biridir. Zaten film içerisinde de bunun ve iki ülke arasında ki farklılıkların ince göndermeleri de yapılıyor. Barış çubuğu metaforundaki sahne ile ikilinin arasında ki ilişki giderek daha dostane bir hal alıyor ve  deneyi sadece pozitivist ilkelerle değil kişilerle direkt olarak iletişime geçerek onları daha iyi tanıyacağımızı ve anlayabileceğimizi görüyoruz.

 

10817404_10152575117478920_2031888501_o

Müzik olarak Jan Johansson’a ve Hans Mathisen‘in kuzey jazz örnekleriyle bezenmiş film her ne kadar çoğunlukla dar alanlarda çekilse de görsellik olarak doyurucu bir 85 dakika sunuyor izleyenlere. Ana hikayeden yanında servis edilen küçük ama komik yan hikayelerde filme ayva tatlısının üzerinde ki kaymak gibi cuk oturuyor. Takvimsel olarak kışa girdiğimiz şu  günde film her ne kadar çekildiği coğrafyadan dolayı soğuk görünse de, izledikten sonra isminden de anlaşılacağı gibi babaanne evinde ki kuzinenin(Trakya’da biz ona “peçka” deriz) yanında yapılan sohbetler gibi içimizi sıcaklıkla, yüzümüzü de bi tebessümle bırakıp sonlanıyor.

10815603_10152575117443920_405530539_o

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir